2 Ağustos 2018 Perşembe

‘YENİ YOL’ İÇİN BAŞLANGIÇ DURAĞI... ALİCE 'HARİKALAR DÜNYASI'NDA DEĞİL!


Bir önceki yazıda ‘yeni bir REJİM inşa ediliyor, yeni rejimin inşacıları inisiyatifi ele geçirdiler, 90 yıllık kurumlar, politik yapılar, siyaset yapma tarzı, kültürel kurumlar, eğitim politikaları, değerler sistemi yeniden yapılandırılıyor, yepyeni bir durumla karşı karşıyayız’ demiştim. Ve yine demiştim ki; ‘bu koşullarda enseyi karartıp(!), kafa kafaya verip düşünmek ve bu yeni duruma ilişkin yepyeni yollar, yöntemler, kurumlar inşa etmenin yollarını bulmak zorundayız.’

Bu yazıda kendimce sesli düşünerek; sosyalistler, devrimciler, demokratlar olarak ‘nelerden hemen vazgeçmek/neleri yapmamak gerektiği’ üzerine fikir yürütmeye çalışacağım.

CHP TASALLUTU
Hemen ve derhal CHP’den-bir kurumsal/politik yapı olarak- radikal kopuşu gerçekleştirmek zorundayız. Uzun uzun söz etmeye, nedenler sıralamaya gerek var mı bilmem; ama 24 Haziran seçimleri akşamından başlayarak süregelen gelişmeler zincirini hatırlamak bu sonuca varmak için fazlasıyla yeterlidir sanırım… Bence ötesine gerek yok… CHP ne harcanılan zihinsel çabaya, ne de ‘acaba bir yerlerinden olumlu bir şeyler üretilebilir mi’ uğraşılarına değer… CHP bir umutsuz vaka olarak gerçek anlamda bir muhalefetin geliştirilmesinin ve hatta umudunun yaratılabilmesinin önünde granitten bir kaya gibi duruyor.

70’li yılların başlarından itibaren Ecevit önderliğinde vücut bulan ve 80 darbesine kadar kör topal süren ve sonrasında lideriyle birlikte gericileşen ‘sosyal demokratlaşma’ sürecinin tekrarı artık mümkün değil, beklentisi boş. Birincisi bu süreç o dönemde CHP’den bağımsız gelişen kitlesel bir toplumsal muhalefet üzerinde yükseldi. Kitlesel toplumsal muhalefet TİP şahsında etkin bir sosyalist dalganın da oluşmasına yol açmıştı. Ha keza bütün dünya da fırtına gibi esen bir sola kayış söz konusuydu. İkincisi ne CHP yönetimi, ne de CHP’nin ‘ana muhalefeti’ günün gereklerinin dayattığı bir algıya sahip görünüyor… CHP içindeki sola açılan muhalefet ise maalesef marjinal konumda ve bu fasit daire içinde önü kapalı görünüyor. Üçüncüsü CHP eski devleti temsil eden, sisteme dahil ve sistemle görünür görünmez, girift bağlarla bağlı bir parti. CHP içerisinde en önemli makam belediyelerdeki meclis üyelikleri desem, bir kısmınız şaşıracaktır. Sistemle hortum ilişkileri oralardan başlıyor. Delegelik, milletvekilliği, parti meclisi üyeliği gibi makamlar belediye meclis üyeliklerinden başlayarak belirleniyor. Deyim yerindeyse CHP mevcut sisteme göbeğinden bağımlı. Bu başlık içerisinde anılacak bir şey olarak; olumlu/demokratik bir muhalif çizginin henüz sistemin tamamen reddettiği Kürt sorunuyla yüzleşmeden geçtiği gerçeği dikkate alınırsa CHP’nin ontolojik çıkmazı daha da netleşecektir. CHP’den bir sosyal demokrasi çıkmaz. CHP devlet genetiğinden arınamaz.

Özetle zihnimizi CHP tasallutundan-onula yatıp kalkma anlamında-, oradan bir şey çıkabileceği ihtimalinden arındırmamız gerekiyor. Bunun ne denli zor olduğunun bilincindeyim… Sosyalist, devrimci, demokrat muhalefetin marjinal pozisyonu ortadayken… HDP’nin kıstırılmışlığı ortadayken. Bu koşulların yarattığı çaresizlik ve umutsuzluk duygusu ‘CHP umudunu’ maalesef refleksif olarak canlı tutuyor.

Bu konuyu geçerken CHP kitlesinin, üyelerinin, içindeki sola açık muhalefetin önemini, demokratik muhalefet için hayati karakterini es geçmemek gerektiğini vurgulamak isterim. Yanlış anlamaları önlemek bakımından.

HDP’Yİ ÖCÜ OLARAK GÖRMEK
Giderek zayıflamaya başlayan bir eğilim olsa da kimi demokrat ve sosyalist çevrelerde HDP, hala bir öcü olarak görülüyor. Bu durumun bir nedeninin iktidarın ‘HDP ile yan yana fotoğraf vermenin’ bedelini her geçen gün daha da ağırlaştırması olduğu söylenebilir. Tabii ki diğer yandan geleneksel dogmatik yaklaşımların rolünü de unutmamak gerek. Oysa her geçen gün daha iyi anlaşılıyor ki; 

HDP’yi yoksayan, HDP’siz bir demokratikleşme mümkün değil. HDP’li olmak zorunda değiliz, onu eleştirmekten vazgeçmek zorunda hiç değiliz. Ama temsil ettikleri politikalarla ve kitlelerle yüzleşmekten kaçınmak demokrasi mücadelesine darbe vuruyor. Bunun en basit kanıtı olarak mustarip olduğumuz otokratik iktidarın yöneticilerinden üyelerine, taraftarlarına kadar baş düşmanı olduğunu hatırlamak yeter.

ÜLKE İNSANLARININ YARISIYLA DEMOKRASİ HÜLYASI
Bu mümkün değil. Mümkün olmadığı gibi her türlü kitlesel meşruiyetten uzak tepeden inmeci ve maceracı çıkışların kapısını aralıyor. ‘Olsun da nasıl olursa olsun’ anlayışının. Bu anlamda iktidarın beslenme alanı olan dikey toplumsal bölünmenin tersine çevrilmesinin yollarının üretilmesi gerekiyor. Günün demokratik görevlerine yoğunlaşırken, diğer yandan sınıf eksenli mücadelenin önünün açılması gerektiği vurgulanmalı.

NOSTALJİDEN ARINMAK
En somut ifadesiyle ‘Gezi’ nostaljisinden/beklentisinden. Günlerce süren ve bu Türkiye tarihinin kuşkusuz en görkemli kalkışmalarından biri olan ‘Gezi’den en büyük dersi bugünkü oligarkların çıkardığını unutmamak-bilince çıkarmak- gerekiyor. Onlar bütün enerjilerini Gezi’nin yeniden tekrarlanmamasının tedbirlerini almak üzerine kurdular, kuruyorlar, her alanda...

SEÇİMLERE ve PARLAMENTOYA ENDEKSLİ KISA VADELİ ZAFER BEKLENTİLERİ BOŞ
Geçmiş olsun!  Ancak bu tespiti ‘gerçek’ anlamda bir demokrasi sürecinin önünün açılması kaydıyla ifade etmezsek eksik kalacak. Yoksa kısa ve yakın vadede bu iktidarın ‘KESİNLİKLE’ gitmeyeceği varsayımından hareketle değil. Demem o ki, bu iktidarın gitmesi-gidebilir- tek başına demokrasiyi garanti etmiyor. Bunun için kitlesel toplumsal muhalefetin durumu, bu muhalefeti kucaklayan siyasi oluşumların ve sivil-demokratik inisiyatiflerin varlığı hayati önemde. Bu ihtimal ise şimdilik belirsizliğini koruyor. Bir gericiliği, pekala aynı mahiyette başka bir gericilik de takip edebilir.
Muhalefeti ilmek ilmek örmek, nakış işler gibi aşağıdan yukarıya, sokaktan, fabrikadan, tarladan inşa etmek gerekiyor. SABIRLA ve UZUN VADELİ bir perspektifle. 'Alttakiler' memnuniyetsizliklerini kitlesel olarak dışarı vurma alışkanlıklarını yeniden edinene kadar…

Önümüzdeki dönem, MUKTEDİRİN GÜNDEMİNİN çemberi kırılamazsa, ‘hele bir İstanbul’u alalım, bak neler olacak’ anlayışı eğer muhalefeti belirlerse, ‘İzmir’den olmak’ işten bile değil. Hani ‘İzmir’in varlığına’ çok özel bir anlam ifade edenler açısından… Belli ki muhalefet 'seçim' sathı mailinde iktidarla aşık atacak durumda değil. Bir kitlesellik kazanmadan bu mecrada muktedirin oyuncağı olmaktan kurtulamıyoruz.

Cengizhan Güngör

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...