12 Ocak 2016 Salı

Milliyim, millisin, milli…

30.09.2015
Bu memleketin siyasi tarihi ve hatta sosyo-ekonomik tarihi, hasımlarını-siyasi ya da değil- milli olmamakla, dışgüçlerin ajanı ve piyonu olmakla bezenmiş suçlamaların tarihi gibidir. Tarihin geç kalmış uluslaşma süreçlerinden biri olan TC Devleti bir ulus olma sürecini hala içselleştirememiş olmanın sıkıntılarını yaşıyor.  Bu nedenle devlet ideolojisinin temel retoriği sindirilememiş, özgüven yoksunu, hamasete dayanan bir ayrıştırıcı milliyetçilik ve bayrak fetişizmidir.
23 sonrası ve bir süre için anlaşılabilir olan ve bir küllerinden yeniden doğma ve imparatorluktan bir ulus yaratma sürecine tekabül eden dönem için makul görülebilecek milliyetçilik ve bayrak fetişizminin artık yapışkan, sinik, gündelik bir hale dönüşerek, en küçük muhalefeti ezmek için bir araç haline getirilmesi son yılların en tipik, bir o kadar da tehlikeli özelliği olmaktadır.
İnsanlık tarihi ve benzer uluslaşma süreçleriyle kıyaslandığında çok 'sıcak' olan 90 yıllık bu geçmiş, 'ötekine'-İşçiye, emekçiye, gençlere, Rumlara, Yahudilere, Ermenilere, Kürtlere.vb-  karşı kitlesel katliamlarla ve büyük göç hareketlerine neden olmuş olmakla belirlendiği için 'yara' tazedir. 'Yaraların' tazeliği ve geçmişle yüzleşilmesine şiddetle direnen devlet aklı, arkaik bir milliyetçiliği bir tür hazımsızlık örneği olarak kanırttıkça kanırtmaktadır.
Üstelik bu milliyetçilik kanırtması, sadece yüzleşilememiş fakat geçmişte kalmış olayların varlığında değil, halen bu topraklar da yaşanan ve kitlesel bir hal almış bir başka uluslaşma sürecinin iç savaş koşullarına evrilme ihtimali taşımakta olduğu  dönemde yapılmaktadır. Ve bu nedenle de ölümcül bir tehlike arzetmektedir.
90 küsur yıldır ve halen siyasetin temel polemiğinin 'milli-gayrı milli; vatansever-vatan hainliği' kavramları etrafında yürütülmesi, devlet aklının her muhalefeti bu hamasetle bastırmayı alışkanlık haline getirmiş olması, daha da ötesinde savaş koşullarında bu retoriğin kitlesel mobilizasyonlar da kullanışlı(!) olması ve böylece mahalleleşmesi, sıradanlaşması bu büyük tehlikenin karakteristiği olmaktadır.
Bu anlamda devlet aklı öylesi bir irrasyonaliteye ulaşmıştır ki, bu hamasi, ayrıştırıcı ve fetişist milliyetçilik 'seferberliği'nin bizzat kendisi 'dış güçlerin' oyunları için en elverişli iklimi oluşturmaktadır.
SOSYALİZM VE MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçiliğin ne ulusal planda ne de uluslar arası muhalefet alanında 'iyiye' tekabül eden ve hatta ezen-ezilen sınıflar anlamında hiçbir karşılığı yoktur. Vahşi neokapitalist-emperyalist yayılmacılığın dünya coğrafyasının tamamına ve bütün toplumların dokularına nüfuz ettiği koşullarda, sosyalist solun bir kesimine sirayet etmiş olması da anakroniktir.
Bu durumun hiç de yeni olmadığını 60-70'li yılların solunun Kemalizmden devralınmış kuvvetli bir milliyetçi damara sahip olduğunu hatırlatacaklar olacaktır. Bu damar emperyalizmi esas olarak 'dışsal' ve 'yabancı' bir olgu olarak kavrıyordu. Bu 30 kırk yıl öncesinin naif milliyetçiliğini günümüze taşımak çabası pratik örneklerinde olduğu gibi son derece tehlikeli savrulmalara yolaçmaktadır ve bu çizgide ne kadar ısrar edilirse o kadar tehlike artmaktadır. Artık ne kapitalist emperyalist sistem bir ülkenin 'milli' damgasını taşımaktadır, ne de bu güçlerin altedilmesi yerel ya da milli ölçeklerde olma şansına sahiptir.Ne küreselleşmiş kapitalizm 'millidir' ne de muhalif, sistem karşıtı güçler 'milli' olmak durumundadır. Her zamankinden daha fazla bütün ülkelerin muhalefeti karşılıklı bağımlılık halindedir. Küresel sistemin temel dayanaklarının zaten olduğu gibi.  Sosyalizm iddiası ve küresel muhalefetin bütün varyantları  evrensel ölçekte milliyetçilik kavramını literatürden çıkarmıştır. Türkiye sosyalizmi de öyle yapmak zorundadır.
Milliyetçilik ideolojisi artık günümüzde kapitalist emperyalist küresel saldırı için bir mobilizasyon enstrümanı haline gelmiştir. Saldırı küreseldir, enternasyonaldir ve direniş de küresel ve enternasyonalist olmak zorundadır. BakınızYunanistan halkının birkaç aydır yaşadıkları.

Cengizhan Güngör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...