12 Ocak 2016 Salı

Kim vatansever onlar mı, ben mi?

07.02.2015 
Bu kadar istismar edilen başka kavramlar var mıdır, bilmiyorum. Daha doğru bir ifade ile; bu ölçüde kalabalıkları mobilize ederek kötücül amaçlarınıza ulaşmak için size imkanlar sağlayan başka kavramlar var mıdır, bilmiyorum.
Bildiğim bir şeyler var… Örneğin 6-7 Eylül fotoğraflarına baktığımda saldırganlar tarafından İstiklal caddesi harabeye çevrilirken hakim görüntünün ellerine bayrak tutuşturulmuş insanlar olduğunu hatırlıyorum. ‘Vatan tehlikede’ şiarı ile kamyonlara doldurularak taşınan kalabalıklar yağma ettikleri azınlıkların dükkanlarına bayrak asıyordu. Can kayıpları, zorla sünnet edilen insanlar ve tecavüz vakalarının yanında bu iki günün bu ülkenin geleceğine ne kadar büyük bir darbe vurduğu ve nasıl büyük kültürel çoraklaşmaya ve duygusal travmalara yol açtığı herkesin malumu, artık. Evet anahtar slogan ‘vatanın tehlikede olduğu’ yalanıydı ve ‘bu muhteşem operasyonun’ simgesi ayyıldızlı bayraktı. Bu tanım da o harekatın düzenleyicilerinden, sonradan generalliğe kadar yükselecek bir kontrgerillacıya aitti.
Yaşı uygun olanlar hatırlayacaklardır, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri dönemini. ‘Vatanın bölünmezliği, milletin birliği’ üzerine paşalardan dinlediğimiz nutukları… Ekranlarda dalgalanan bayrak eşliğindeki hamasi söylemleri.  Her iki darbenin de ana teması  tehlikede olan ‘vatan’dı ve sembolleri bayraktı. İdeolojik altyapısı da bağlamından koparılmış içi boşaltılmış Atatürkçülüktü. Salt kesif bir propaganda düzeyinde kalsa, hadi bir dereceye kadar, diyebilirsiniz. Ama öyle mi oldu? İşkencehanelerin, gözaltı merkezlerinin, hapishanelerin temel söylemi ‘vatan’dı ve sembolü de bayrak… Bayrakların altında işkenceler yapıldı, ‘vatan hainlerine’… Bayraklar öptürüldü, dişler kırılırken, elektrik verilirken, tecavüz edilirken ‘vatan hainlerine’…
1978 Kahramanmaraş katliamının saldırganlarının elinde de bayraklar vardı ve ‘vatan hainlerinden’ hesap sormak için çivili sopalar, kılıçlar, kamalar ve tüfeklerle silahlanmışlardı. Sonuç resmi rakamlara göre yüz, iddialara göre 500 kişi-aralarında yaşlılar, çocuklar ve hamile kadınların da bulunduğu- öldürüldü.
90’lı yıllarda ise, iktidar sahiplerinin kimi haksızlıkları, cinayetleri ve provokasyonları örtbas etmek ve ‘vatanın bölünmezliğini’ garanti altına almak için her zamankinden daha yoğun bir şekilde bayrak sembolüne ve ‘vatan söz konusuysa gerisi teferruattır’ söylemine sarıldıklarını gördük..  Her yere daha yüksek bayrak direkleri ve daha büyük, daha geniş bayraklarla dikildi. Hatırlar mısınız, sitelerimize, evlerimize her  vesileyle bayraklar astığımızı ve bayrak asmayan komşularımızın ‘Kürtlüğü. Aleviliği ve aşırı solcu’luğu üzerine spekülasyon yaptığımız günleri…
Peki yine aynı yıllarda, bu toprakların kadim sahiplerinden Kürtler köylerinden sürülür ve evleri yakılırken hakim söylem ‘vatanın bölünmezliği’ ve simge de bayrak değil miydi? İnsanlar kabzaları ayyıldızlı motiflerle bezeli silahlı Jitem mensupları tarafından infaz edilmedi mi?
Peki Hırant Dink’in katiliyle fotoğraf çektirmek için sıraya giren ‘vatansever’ polisleri, askerleri ve o fotoğrafların arkasındaki fona asılan ve katilin eline tutuşturulan bayrağı unutmak mümkün mü?
‘Bayrak ve vatan’ kutsallığı bütün ulus devletlerde ya da çok uluslu devletlerde benzer aşamalardan geçerek bugünkü modern devlette ifade ettiği ortak anlama ulaşmıştır.  Gerçi bugün her ulusun bayrak ve vatanla kavramlarıyla ilişkisi kendi sosyal kültürel kodlarına uygun özellikler içerse de ortak karakteristik aynıdır. Bu özellikler; icabında kitleler halinde uğrunda ölünmesi gereken ve daha çok savaşı ve militarizmi ifade eden başlıklarla belirlenir. Onun önünde 'esas duruşta' durulur, ona 'saygı gösterilir', o hep 'yüksekte' kalmak zorundadır, yere düşemez.
Ancak 'o', modern devlette artık toplumsal birleştirici bir simge olmaktan çıkmış bir zor aygıtı olarak kendisini inşa eden devlet organının sembolü haline gelmiştir. Devletin sahipleri, egemenler, oldukça uzun zamanlardan beri, bayrağı, toplumsal karşıtlıkların ortasında halkın bir kısmını diğerine karşı mobilize etmek için bir enstrüman olarak kullanmaktadır.
Sadece bir kısmını dile getirebildiğim bu gerçekler orta yerde dururken kim benden soyut ve hamaset dolu bir vatanseverlik ve bayrak tapınıcılığı bekleyebilir? Kimse kusura bakmasın! Eğer vatanseverlik ve bayrağın ifade ettiği değerler, yukarıdaki örnekler gibi pratiğe yansıyan olgularda ifadesini buluyorsa; bırakın benim de kendi vatanseverlik anlayışımı ve bayrak sevgimin anlamını yukarıdaki anlayışlarla araya kalın çizgiler çizerek belirtme özgürlüğüm olsun.
Vatan dediğiniz yerde insanlar özgür değillerse, halklar, farklı inanç sahipleri eşit haklara sahip değillerse nasıl kendinizi bir vatan sevgisiyle hemhal hissedeceksiniz? Bu değerler için yanıp tutuşmuyorsanız ve bu değerlerin mücadelesini vermiyorsanız, ‘vatan aşkınız’ bir aldatmacadan ibaret olmaz mı?  Ya da sizin vatan sevginiz ve bayrak tutkunuzla, yolsuzların, hırsızların, rüşvetçilerin, işkencecilerin, işçisini sendikalaştı diye işten atan patronun vatan ve bayrak sevgisi nasıl aynı anlamlar taşıyabilir?
Ülkemizi polis devletine doğru yuvarlayan emperyalist-kapitalist sistemin sahipleriyle, ezilenlerin, sömürülenlerin, yoksulların aynı değerlere bağlı ve sadık olmaları nasıl beklenebilir? Nasıl hem onlar, hem diğerleri vatansever ve bayrak sevgisiyle dolu olabilir? Özgürlük ihtiyacı duyanlarla, özgürlük için mücadele edenlerle, bu mücadeleyi gazla, kurşunla, copla ve kıyımlarla bastıranlar nasıl bir ortak vatan ve bayrak sevgisi etrafında toplanabilir.
Ulusal semboller kimin, kimlerin kullandığına göre farklı anlamlar kazanırlar... İster orak-çekiç, İster Kanada'nın ağaç yaprağı? Onlar tek başlarına ve her şeyden bağımsız anlamlar taşımazlar.  
Evet, vatan ve bayrak sevgisi; üzerinde özgür ve eşit insanların yaşadığı, evrensel hukuk normlarının hakim olduğu,  kimsenin inançlarından, cinsel tercihlerinden ya da etnik kimliklerinden dolayı dışlanmadığı, ayrımcılığa uğramadığı tam tersine kendisini özgürce ifade edebildiği bir ülke özlemidir.
Benim için bayrak bir siyasi partinin mitinglerinde diğer partilerin taraftarlarına karşı sallanacak bir sembol değildir. Ne de komşularımıza ya da diğer halklara ve azınlıkların tepelerine tepelerine sallanacak bir sembol olabilir.
Ne dersiniz, ben vatansever sayılır mıyım?

Cengizhan Güngör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...