07.02.2015
Bu kadar istismar edilen başka kavramlar var mıdır, bilmiyorum. Daha doğru
bir ifade ile; bu ölçüde kalabalıkları mobilize ederek kötücül amaçlarınıza
ulaşmak için size imkanlar sağlayan başka kavramlar var mıdır, bilmiyorum.
Bildiğim bir şeyler var… Örneğin 6-7 Eylül fotoğraflarına baktığımda
saldırganlar tarafından İstiklal caddesi harabeye çevrilirken hakim görüntünün
ellerine bayrak tutuşturulmuş insanlar olduğunu hatırlıyorum. ‘Vatan tehlikede’
şiarı ile kamyonlara doldurularak taşınan kalabalıklar yağma ettikleri
azınlıkların dükkanlarına bayrak asıyordu. Can kayıpları, zorla sünnet edilen
insanlar ve tecavüz vakalarının yanında bu iki günün bu ülkenin geleceğine ne
kadar büyük bir darbe vurduğu ve nasıl büyük kültürel çoraklaşmaya ve duygusal
travmalara yol açtığı herkesin malumu, artık. Evet anahtar slogan ‘vatanın
tehlikede olduğu’ yalanıydı ve ‘bu muhteşem operasyonun’ simgesi ayyıldızlı
bayraktı. Bu tanım da o harekatın düzenleyicilerinden, sonradan generalliğe
kadar yükselecek bir kontrgerillacıya aitti.
Yaşı uygun olanlar hatırlayacaklardır, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri
dönemini. ‘Vatanın bölünmezliği, milletin birliği’ üzerine paşalardan
dinlediğimiz nutukları… Ekranlarda dalgalanan bayrak eşliğindeki hamasi
söylemleri. Her iki darbenin de ana teması tehlikede olan ‘vatan’dı
ve sembolleri bayraktı. İdeolojik altyapısı da bağlamından koparılmış içi
boşaltılmış Atatürkçülüktü. Salt kesif bir propaganda düzeyinde kalsa, hadi bir
dereceye kadar, diyebilirsiniz. Ama öyle mi oldu? İşkencehanelerin, gözaltı
merkezlerinin, hapishanelerin temel söylemi ‘vatan’dı ve sembolü de bayrak…
Bayrakların altında işkenceler yapıldı, ‘vatan hainlerine’… Bayraklar
öptürüldü, dişler kırılırken, elektrik verilirken, tecavüz edilirken ‘vatan
hainlerine’…
1978 Kahramanmaraş katliamının saldırganlarının elinde de bayraklar vardı
ve ‘vatan hainlerinden’ hesap sormak için çivili sopalar, kılıçlar, kamalar ve
tüfeklerle silahlanmışlardı. Sonuç resmi rakamlara göre yüz, iddialara göre 500
kişi-aralarında yaşlılar, çocuklar ve hamile kadınların da bulunduğu-
öldürüldü.
90’lı yıllarda ise, iktidar sahiplerinin kimi haksızlıkları, cinayetleri ve
provokasyonları örtbas etmek ve ‘vatanın bölünmezliğini’ garanti altına almak
için her zamankinden daha yoğun bir şekilde bayrak sembolüne ve ‘vatan söz
konusuysa gerisi teferruattır’ söylemine sarıldıklarını gördük.. Her yere
daha yüksek bayrak direkleri ve daha büyük, daha geniş bayraklarla dikildi.
Hatırlar mısınız, sitelerimize, evlerimize her vesileyle bayraklar
astığımızı ve bayrak asmayan komşularımızın ‘Kürtlüğü. Aleviliği ve aşırı
solcu’luğu üzerine spekülasyon yaptığımız günleri…
Peki yine aynı yıllarda, bu toprakların kadim sahiplerinden Kürtler
köylerinden sürülür ve evleri yakılırken hakim söylem ‘vatanın bölünmezliği’ ve
simge de bayrak değil miydi? İnsanlar kabzaları ayyıldızlı motiflerle bezeli
silahlı Jitem mensupları tarafından infaz edilmedi mi?
Peki Hırant Dink’in katiliyle fotoğraf çektirmek için sıraya giren ‘vatansever’
polisleri, askerleri ve o fotoğrafların arkasındaki fona asılan ve katilin
eline tutuşturulan bayrağı unutmak mümkün mü?
‘Bayrak ve vatan’ kutsallığı bütün ulus devletlerde ya da çok uluslu
devletlerde benzer aşamalardan geçerek bugünkü modern devlette ifade ettiği
ortak anlama ulaşmıştır. Gerçi bugün her ulusun bayrak ve vatanla
kavramlarıyla ilişkisi kendi sosyal kültürel kodlarına uygun özellikler içerse
de ortak karakteristik aynıdır. Bu özellikler; icabında kitleler halinde
uğrunda ölünmesi gereken ve daha çok savaşı ve militarizmi ifade eden
başlıklarla belirlenir. Onun önünde 'esas duruşta' durulur, ona 'saygı
gösterilir', o hep 'yüksekte' kalmak zorundadır, yere düşemez.
Ancak 'o', modern devlette artık toplumsal birleştirici bir simge olmaktan
çıkmış bir zor aygıtı olarak kendisini inşa eden devlet organının sembolü
haline gelmiştir. Devletin sahipleri, egemenler, oldukça uzun zamanlardan beri,
bayrağı, toplumsal karşıtlıkların ortasında halkın bir kısmını diğerine karşı
mobilize etmek için bir enstrüman olarak kullanmaktadır.
Sadece bir kısmını dile getirebildiğim bu gerçekler orta yerde dururken kim
benden soyut ve hamaset dolu bir vatanseverlik ve bayrak tapınıcılığı
bekleyebilir? Kimse kusura bakmasın! Eğer vatanseverlik ve bayrağın ifade ettiği
değerler, yukarıdaki örnekler gibi pratiğe yansıyan olgularda ifadesini
buluyorsa; bırakın benim de kendi vatanseverlik anlayışımı ve bayrak sevgimin
anlamını yukarıdaki anlayışlarla araya kalın çizgiler çizerek belirtme
özgürlüğüm olsun.
Vatan dediğiniz yerde insanlar özgür değillerse, halklar, farklı inanç
sahipleri eşit haklara sahip değillerse nasıl kendinizi bir vatan sevgisiyle
hemhal hissedeceksiniz? Bu değerler için yanıp tutuşmuyorsanız ve bu değerlerin
mücadelesini vermiyorsanız, ‘vatan aşkınız’ bir aldatmacadan ibaret olmaz
mı? Ya da sizin vatan sevginiz ve bayrak tutkunuzla, yolsuzların,
hırsızların, rüşvetçilerin, işkencecilerin, işçisini sendikalaştı diye işten
atan patronun vatan ve bayrak sevgisi nasıl aynı anlamlar taşıyabilir?
Ülkemizi polis devletine doğru yuvarlayan emperyalist-kapitalist sistemin
sahipleriyle, ezilenlerin, sömürülenlerin, yoksulların aynı değerlere bağlı ve
sadık olmaları nasıl beklenebilir? Nasıl hem onlar, hem diğerleri vatansever ve
bayrak sevgisiyle dolu olabilir? Özgürlük ihtiyacı duyanlarla, özgürlük için
mücadele edenlerle, bu mücadeleyi gazla, kurşunla, copla ve kıyımlarla
bastıranlar nasıl bir ortak vatan ve bayrak sevgisi etrafında toplanabilir.
Ulusal semboller kimin, kimlerin kullandığına göre farklı anlamlar
kazanırlar... İster orak-çekiç, İster Kanada'nın ağaç yaprağı? Onlar tek
başlarına ve her şeyden bağımsız anlamlar taşımazlar.
Evet, vatan ve bayrak sevgisi; üzerinde özgür ve eşit insanların yaşadığı,
evrensel hukuk normlarının hakim olduğu, kimsenin inançlarından, cinsel
tercihlerinden ya da etnik kimliklerinden dolayı dışlanmadığı, ayrımcılığa
uğramadığı tam tersine kendisini özgürce ifade edebildiği bir ülke özlemidir.
Benim için bayrak bir siyasi partinin mitinglerinde diğer partilerin
taraftarlarına karşı sallanacak bir sembol değildir. Ne de komşularımıza ya da
diğer halklara ve azınlıkların tepelerine tepelerine sallanacak bir sembol
olabilir.
Ne dersiniz, ben vatansever sayılır mıyım?
Cengizhan Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder