A.Hakan Demirtaş'ı
cesur olmaya davet ederek, onun 'dağa dönmesini', yumruğunu sıkarak ve
hatta köprüleri atmayı göze alarak haykırmasını
istiyor:
-"Akıttığınız
kanda boğulacaksınız".
-"Kan akıtarak benim hakkımı savunamazsınız"
-"Ben siyasetle çözeceğim, bana bırak bu işi"
-"Bildiğiniz tek şey öldürmek mi?".
-"Yaptığınız her katliamla insanlıktan çıkıyorsunuz".
-"Ne kadar da meraklıymışsınız öldürmeye"
-"Kan akıtarak benim hakkımı savunamazsınız"
-"Ben siyasetle çözeceğim, bana bırak bu işi"
-"Bildiğiniz tek şey öldürmek mi?".
-"Yaptığınız her katliamla insanlıktan çıkıyorsunuz".
-"Ne kadar da meraklıymışsınız öldürmeye"
-"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz"
-"Bir damla daha kan dökerseniz karşınızda bizi bulursunuz"
-"Size polis, asker öldürtmeyeceğiz"
-"Size kafaya kurşun sıktırtmayacağız"
-"Size kan döktürmeyeceğiz"
-"Bir damla daha kan dökerseniz karşınızda bizi bulursunuz"
-"Size polis, asker öldürtmeyeceğiz"
-"Size kafaya kurşun sıktırtmayacağız"
-"Size kan döktürmeyeceğiz"
A.Hakan gibi siyaseti okumayı bilen, siyasi temsiliyetlerin
karakterlerini iyi bilen birinin ve iyi bir gazetecinin klavyesinden bu
sözcüklerin dökülmesi bir çok kişi için şaşırtıcı oldu. Hakan'ın çeşitli kritik
aşamalarda gösterdiği cesur ve kararlı tutumları bilmesek; o da iktidarın ve
yancı kuruluşların yaygın psikolojik terör bombardımanının etkisinde kaldı,
deyip geçebilirdik. Ya da mensup olduğu grup 'ayağını denk al, ileri gittin'
dedi, diye düşünebilirdik. Ya da mesele 'terör' olunca ya da terör gibi
yansıtılır ve fırtına koparılınca herkes gibi o da hizaya girdi, diyebilirdik.
Ama A. Hakan böyle biri değil. Dolayısıyla bir anlamlandırma çabasını
fazlasıyla hak ediyor.
-Bir kere Hakan'ın HDP'nin mental olarak ya da fiilen terör, şiddet ve silahla
hiçbir ilişkisinin olmadığını en iyi bilenlerden biri olması gerekirdi.
En azından kendi röportajlarından ya da tartışma programlarında ya da
başka platformlarda HDP'nin yetkili ağızlarından defalarca yapılan 'bıktırıcı'
açıklamalardan. Oysa bu mektupta yaptığı çağrıyla Hakan HDP'nin 'şiddetle ya da
şiddeti esas alan örgütlerle' şiddet temelli bir organik bağ içerisinde
bulunduğu iddialarına hak verdiği izlenimi bırakıyor.
-Ayrıca A. Hakan gibi bir gazetecinin, HDP'nin bir silahlı örgüt
olarak PKK ile ilişkisinin
özgünlüğünü ve farklılığını en iyi analiz edecek kişi olması beklenirdi. Bu
konuda da tereddüt uyandırıyor, yukarıdaki satırlarıyla. PKK, siz beğenin
beğenmeyin, binlerce silahlı üyesi olan ve bölgesel çapta milyonlarca
sempatizanı olan bir örgüt. Vatandaşlarımız arasında da son derece anlamlı bir
nüfus yoğunluğu bu örgüte ve onun hapisteki liderine önder ya da-en azından-
saygın kişi, sözüne kulak verilmesi gereken kişi olarak bakıyor. Ve bu örgüt
Kürt sorununun çözümünü varlık nedeni olarak belirleyen bir yapılanma. Nitekim
devlet de bu örgütün hapisteki liderini muhatap alıyor. Ha keza HDP'nin
ağırlıklı bileşeni olan Kürt siyasi hareketi de aynı zamanda Kürt sorununun
çözümü için çaba harcayan kitlesel-yasal bir siyasi hareket. Bu yüzüyle HDP,
PKK ile aynı siyaset coğrafyasında mücadele ediyor. PKK beğenmediğimiz ve
tasvip etmeyeceğimiz yöntemlerle de olsa bu devasa ve çok önemli sorunu Türkiye'nin gündemine taşımış
bulunuyor. Birkaç yıldır devam edegelen 'çözüm süreci' de bu durumun en bariz
göstergesi değil midir? İnişli çıkışlı bir süreç içinde de olsa, hatta bugün
akamete uğramış görünse de silahların devre dışı bırakılması amacı taşıyan bu
barışçı çözüm arayışlarının bir ürünü değil midir, HDP? HDP en temel
söyleminin 'silahların susması ve cenazelerin son bulması' olduğu neden
görülmek istenmez? HDP'nin Türkiye'nin bu tayin edici sorunun aşılmasında
silahsız bir çözümün garantisi olduğu neden bir türlü anlaşılmak istenmez?
HDP'nin barış için bu son derece önemli misyonunun, silahlı hareketle-PKK-
arasına 'mesafe' koymaktan değil, onunla 'yakınlığından' geçtiği neden
kavranmak istemez? Bu 'yakınlığın' bir çeşit kolaylaştırıcı-barışa giden yolda-
rol oynadığı en azından son birkaç yıl içerisinde neden görülmek istenmez. Ha
keza devletin, son yıllarda, HDP'nin bu fonksiyonunu bolca kullandığı açık
değil midir? Bu koşullarda HDP'den nasıl bir 'güvenlikçi devlet bürokratı'
üslubu beklenebilir? Önemli olan silahlı şiddet araya mesafe koymak olduğu-
silahlı şiddeti tasvip etmemesi- ki bunu her vesileyle yapıyorlar- neden
yeterli görünmez?
-HDP'nin Kürt sorununun barışçı çözümü misyonunun yanına son derece
kapsamlı bir demokrasi programı koyması, anlamlı bir çoğunluk olarak demokrat,
sosyalist kişi ve kurumlarla birleşmesi ve bu bileşiminin iki ay önce 6
milyonluk bir seçmen kitlesinin desteğini alarak 80 milletvekillik bir olanak
sağlaması başta iktidar çevreleri olmak üzere kimi çevreleri belli ki son
derece rahatsız etmişe benziyor. Bu nedenle geleneksel devlet refleksine
umutsuzca yeniden sarılmış görünüyorlar. Yani soruna işaret eden ve sorunun
çözümünün gereğini dile getiren bütün kişi ve kurumları 'silahlı örgütle
işbirliği' içinde göstermek. Bu antika yöntemin yeniden piyasaya sürülmesi
şaşırtıcı olmadığı kadar, egemenlerin çaresizliğini de gösteriyor. Şaşırtıcı
olan bu 'zokayı' A. Hakan gibi bir gazetecinin de yutmuş olması.
İstenilen HDP'nin üslubunun, iktidarın ileri gelenlerinin ya da MHP'nin üslubu ile aynı
dalga boyunda olması mıdır? Maksadın' HDP ile şiddet' ilişkisinin
netleştirilmesi arzusu olmadığı çok açıktır. Aslında onlar da biliyor ki bu çok
nettir. Tam tersine maksat, HDP'nin kendi şahsında barışı ve demokrasiyi elle
tutulur hale getirmesinden duyulan korkudur.
Cengizhan Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder