14.06.2015
AKP’nin muhtemel geleceği üzerine bir varsayımda bulunmak için biraz
gerilere gitmekte yarar var. 2002 seçimlerinden yaklaşık bir yıl önce kurulan
ve bir yıl içerisinde %34’le iktidar koltuğuna oturan AKP, bir yandan 28
Şubatta gadre uğrayan milli görüş hareketinin kaymak tabakasını ve mağduriyet
birikimini arkasına almayı becermiş, diğer yandan dağılma sürecine giren merkez
sağ partilerden devşirdiği kadrolarla liberal ve kimi solcu aydınları da
kuyruğuna takarak, 2001 krizinin yerle yeksan ettiği koşullarda bir umut olmayı
becermişti. ‘Milli Görüş gömleğini çıkardıklarını’ iddia eden kadrolar bir
yandan son derece köklü bir gelenekten kopuşu gerçekleştirmiş, diğer yandan
aynı zamanda moral olarak da çökmüş ve geleceği için umudunu yitirmiş bir halka
‘yeni’ bir şey olarak kendisini pazarlayabilmişti. Bu anlamda yola çıkışı
itibarıyla da AKP bir KOALİSYON’du.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar esas olarak kendisini korumayı
becerebilmiş bu koalisyon, o ana kadar ortamı koklayarak yön tayin etmeye
çalışan cemaatin bütün birikimiyle koalisyona katılımıyla yargı ve polis
teşkilatında yıllardır palazlanan bir gücün üzerine hazır lop oturmuş oldu.
Cemaat kadroları sahip olduğu ‘bulunmaz’ olanakları da silahlı-silahsız AKP
muhalefetini tasfiye etmek üzere koalisyonun emrine vermiş oldu. Koalisyonun bu
kanadı AKP hükümetine direniş gösteren devletin askeri-sivil bürokratik
kadrolarını tasfiye etmede etkin bir rol oynarken, eski rejimin sivil
kadrolarını da kurmaca dosyalarla etkisizleştirmeyi becerdi.
2007’de cemaatin katılımıyla etkin bir güce ulaşan AKP KOALİSYONU, 2013’ün
Şubat ayında MİT kriziyle başlayan ve 17-25 Aralık soruşturmalarıyla onulmaz
darbeler alarak çok ciddi bir krizle yeniden cemaatten kopmuş oldu. Hem bu
gelişmelerle hem de Türkiye tarihinin en şanlı toplumsal direnişi olan ‘Gezi’
ile yüz yüze gelen AKP iktidarı bir yandan yargı ve emniyet güçleri içindeki
cemaat kadrolarını huruç harekatıyla tasfiye etmeye çalışırken.diğer yandan
toplumsal muhalefeti sindirmekle uğraşıyordu.
CB’ı seçimlerinde moral takviyesi yapan AKP koalisyonu Cemaatle savaşında
inisiyatifi ele geçirmiş görünüyor. Ancak savaş bitmiş değil. Gezi ve toplumsal
muhalefet dinamiklerinin de bastırıldığı bir ortamda AKP kolu kanadı
kırılmış eski rejimin güçleriyle-kendi deyimleriyle ergenekonla- dirsek
temasını da kaybetmemeye çalışıyor.
2015 genel seçimleri yaklaşırken bir başka çatışma alanı da yavaş yavaş uç
vermeye başlamıştı. Bir taraftan Başkanlık sarayı etrafında güçler tahkim
edilirken-hısım, akraba, danışmanlar vb- ‘mutemet’ kişiliklerden bir oligarşik
yapı palazlanıyor. Ve Erdoğan’ın başkanlığındaki bu saray oligarşisi bir yandan
AKP’yi tamamen araçsallaştırırken yandaş medya güçlerini de konsolide ediyordu.
Yine bu dönemde bu oligarşik yapıya karşı AKP ve yakın çevresinden birçok
hoşnutsuzluğun işaretlerini kuvvetle hisseder olmuştuk. Ancak bu çatışmanın bir
şekilde seçim sonrasına ertelendiğine şahit olduk. Bu koşullarda Haziran
seçimleri gerçekleşti ve ilk defa muhalif partiler meclis yapısında çoğunluğu
ele geçirdiler ve AKP’nin 13 yıl sonra tek başına iktidar hayalleri yerle bir
oldu. Daha da önemlisi Erdoğan’ın başkanlık umudu bir başka bahara kaldı.
Peki şimdi…
-İçten içe kaynayan bir kazan da olsa, güç kaybediyor olsa da, AKP son
derece kuvvetli bir seçmen desteğine sahip olduğunu bir kez daha kanıtladı.
-Kürt siyasi hareketi, sosyalistler, çok çeşitli sivil toplum
kuruluşlarının, demokratların ve ilerici aydınların desteklediği HDP bütün
hesapları altüst ederek parlamentoda kesinlikle dikkate alınması gereken
sandalye sayısına ulaştı.
Pek de uzak olmayan bir gelecekte Erdoğan Oligarşisi ile AKP içinden ve
yakın çevresinden bir güç odağı ile AKP’nin paylaşımı temelinde bir mücadelenin
daha da görünür hale geleceğini kestirmek hiç de güç değil. Koalisyon
tartışmaları sırasında da eskizlerini izlediğimiz bu sürecin hızlanarak devam
edeceği açıktır. Örnekleri bir çırpıda sayılabilecek bu huzursuzlukların
varlığı, AKP’nin geleceğinden daha fazla kaygı duyanların ve Erdoğan’ın
seçimlere dönük kampanyasının AKP’yi araçsallaştırarak sürdürmesinin
‘başarısızlıkta’ önemli bir amil olduğunu düşünenlerin sayısının arttığı artık
sır değil. Erdoğan’ın yakın çevresini oluşturan kimi kişiliklerin artık ‘yandaş
medyanın’ bir kısmı tarafından da hedef tahtasına oturtulduğu görülüyor.
Giderek daha büyük bir hızla Erdoğan oligarşisi AKP’yi dibe çekiyor. AKP ya bu
sürece dur deme basiretini gösterecek ya da erime süreci hızlanacak. Büyük bir
ihtimalle AKP bölünecek ve taraflar kendi partilerini kuracaklar.
Artık bu sürecin ne kadar zamana yayılabileceği ve ‘kanlı mı-kansız mı!’
sonuçlanacağı belirsizliğini koruyor. Bu belirsizliğin bir nedeni de, koalisyon
hesapları içerisinde ya da bir koalisyon kurulduktan sonra muhalefetin yapacağı
hayati hatalar ihtimali.
AKP’yi omuzlayan ve bu sayede palazlanan sermaye çevrelerinin içinde de
sorunların daha çok konuşulur hale geldiği görülüyor. İstanbul merkezli
burjuvazi ile ilişkileri ise zaten belli. Çemaat şokunun ardından bürokrasi
içerisindeki güçlerinin son derece kırılgan hale geldiği açık ve durumu toparladıkları
söylenemez. Hele tek başına iktidar olanağını kaybettikten sonra…Liberal
aydınlardan ve liberal soldan büyük kayıplar yaşayan AKP entelijansiyası artık
çekirdek güçlerinden de kaybetmeye başladı. Zamanında kendilerine hem bölgesel
olarak hem de dünya çapında büyük destek veren ‘dış güçlerin’ giderek daha
fazla Erdoğan oligarşisi ve AKP iktidarını çıban başı olarak gördüğü son
yılların önemli karakteristiği. Artık tek desteklerinin giderek eriyor olsa da
kuvvetli bir seçmen potansiyelinden ibaret olduğu herhalde tartışma götürmez.
Bu tablonun en önemli tahrik unsurunun muhalefetin bütün kanatlarıyla hem
matematik olarak, hem de moral olarak güçlenmiş olması olduğunu da mutlaka
altını çizerek belirtmek gerekiyor. Bu tespiti yaparken HDP’nin güçlerini ikiye
katlayarak yaptığı çıkışa çok özel bir anlam atfetmek gerekiyor. Hem bu
kitlesellik ve 80 milletvekili hem de CHP’nin çözüm süreci hakkında daha olumlu
bir çizgiye gelmiş olması-Kürt siyasi hareketinin yalnızlıktan kurtulması
açısından- HDP’nin elini güçlendiriyor.
Ayrıca seçimlere doğru bir mucizevi ışık olarak ortaya çıkan kitlesel işçi
hareketi ve hala devam eden artçı sarsıntıları bir dip dalgasına işaret ediyor.
Bu çok önemli…
Bir sonraki yazının konusu HDP ve onun içindeki ya da dışındaki sosyalist
birikimler..
Cengizhan Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder