12 Ocak 2016 Salı

İktidar sahipleri, savaş, ‘terör’ ve HDP!

02.08.2015
8 Haziran sabahı umuda uyanmıştık. Giderek oligarşik diktatörlüğe dönüşen 12 yıllık AKP iktidarı parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmiş barış ve özgürlük mücadeleleri yolunda ciddi bir eşik atlanır gibi olmuştu.  Sevincimiz kursağımızda kaldı. Gerek egemenin Osmanlıdan kalma ve devletçi gelenekten beslenen  'oyun' kabiliyeti, gerekse kimi rastlantısal gelişmeler oligarşinin yeniden dizginleri ele geçirmesine fırsat verdi. Şu anda seçimler üzerinden iki aya yakın bir zaman geçti ve ülke hızla içte ve dışta hızla bir savaş ortamına sürükleniyor. Çatışmasızlık hali sona erdirildi emekçilere, demokratlara, sivil toplum örgütlerine ve Kürtlere karşı bölgesel bir savaş yeniden gündeme sokuldu. Genel kanı, giderek tırmandırılan şiddet ortamında, başka bir deyimle her bakımdan olağanüstü koşullarda bir tekrar seçim tezgahlamak ve bu koşullarda hiç olmazsa tek başına iktidar olanağını 'tekrar' ele geçirmek.
Geldiğimiz bu noktada oligarşik dikta bir oldu bitti yaratarak duruma egemen olmuş ve istikrarsızlığı körükleyerek askeri, polisi ve 'diğer' kuvvetleri harekete geçirmiş ve dikkati kendi üzerinden uzaklaştırarak her zaman kolaylaştırıcı devlet refleksi olan 'terör ve terörist' umacısını devreye sokmayı becermiştir. Demek istenmektedir ki; 'seçimlerde kullandığınız oylar bak nelere sebep oldu, yol yakınken örneğin 'tekrar' seçimde tutumunuzu değiştirin'.
Bu koşullara nasıl gelindi?
-Bir çok politik gözlemci uzunca bir zamandan beri Erdoğan oligarşisinin sandıkla ve barışçı bir şekilde iktidardan çekilme şansını artık kaybettiğini tespit ediyordu. Arkada öylesine kabarık suç dosyaları ve bunlara ilişkin kanıtlar birikmişti ki; iktidardan uzaklaşmak yüce divanı boylamak anlamına gelmek demekti. Ancak bu tespit, egemenin nelere muktedir olduğu ve gözünü kararttığında neler yapabileceği noktasında demokrasi güçlerinin hazırlıksız yakalandığını görmemize engel değil. Naif bir hazırlıksız yakalanma hali. Aslında ilginç olan şudur ki, özellikle Erdoğan ve yakın ekibi seçimlerden önce demokrasi güçlerini 'uyarmışlardı'. Çok çarpıcı iki örnek vermekle yetinelim; '400 milletvekili verin bitsin bu iş' ya da 'HDP barajı geçerse çözüm süreci biter', 'masa yok, mutabakat yok, Kürt sorunu da yok. Böyle giderse süreç biter' söylemleri. Ha keza HDP'ye yönelik 170'i aşkın saldırı. Bir kısmı şans eseri bir kısmı ise HDP yönetiminin ve Kürt hareketinin basiretli tutumu sayesinde 'ucuz' atlatılan korkunç provokasyonlar. Bunlar arasında Ağrı, Mersin ve Adana bombaları ve Diyarbakır mitingine yönelik bombalı saldırı özellikle zikredilmeli. Ve bu saldırıların neredeyse tamamının failleri yakalanmamış, yakalanan birkaç örneğin ise bir kukladan ibaret olduğu hemen ortaya çıkmıştır. Güvenlik güçleri sanki bu saldırganları korur bir tutum içerisine girmiş ve arkalarındaki güçlere ulaşma çabası içerisine hiç girmemişlerdir.
Sonuç olarak bilinç kararması ya da geçmişte acı bir çok tecrübeyle biriktirdiğimiz duyarlılıkları yitirme hali. Bu ruh halini, en tipik olarak 'MHP'nin davaya ihanet etmesi' nedenine bağlayan ya da hemen terör ve terörist söylemi karşısında devlet diline kayan ve 'hizaya' giren demokratlarda gözlemleyebiliriz
-Muhalefeti-Erdoğan oligarşisi karşıtlığından oluşan- bir blok olarak görme aymazlığı. Bu safiyane düşünce daha ilk günlerde kayaya tosladı. Seçim kampanyası sırasında MHP'nin sert muhalif söylemlerinden etkilenen geniş halk kitleleri ve demokrasi güçleri büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Oysa MHP, her zaman devletin vurucu gücü olarak ve devletin bekasını varlık sebebi olarak gören bir parti olarak geçmişine uygun yönelim içinde müesses nizamın bekçisi rolünü üstlenen Erdoğan oligarşisinin hizmetine girmişti. Erdoğan karşıtlığının bizatihi ve kendiliğinden bir demokratlığa karşılık gelmediği bir acı tecrübeyle bir daha anlaşılmış oldu. Bkz. Sözcü,VP..vb. kurumlar ve kişilikler.
-Evet oligarşik dikta heveslileri öyle görünüyor ki, 'B' planına hazırlıklıydılar. Bilmiyorum, kim aksini iddia edebilir? Öyle ki, hemen birkaç gün içinde B planının gereklerini hayata geçirmeye koyuldular. Yani 'savaş ve şiddet butonuna' bastılar. Seçim kampanyası sırasında bol bol provasını yaptıkları süreci gizli-açık bütün karanlık güçleri harekete geçirerek rutinleştirdiler. Bu kanlı pratiğin içine de her zaman maharetle yaptıkları HDP'yi-yani baş düşmanı- itibarsızlaştırma ve istikrarsızlık unsuru olarak gösterme propagandasını yerleştirdiler. Yandaş medya denilen büyük yalan makinesi bir pitbul acımasızlığı ve saldırganlığıyla HDP'nin boğazına atıldı.
-Kürt silahlı hareketi PKK'nin de bu sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor. Seçimlerden önce çatışmasızlık halini inatla sürdüren PKK seçimlerden hemen sonra liderlerinin yaptığı çelişik açıklamalarla bocaladığını gösterdi. Tarihi bir demokratik başarıya imza atan HDP'nin ve demokratik sürecin önünü açması ve çatışmasızlık halini inatla ve her şeye rağmen devam ettirmesi beklenirken tam tersine HDP'nin ve aynı zamanda siyasetin alanını daraltıcı bir tutum içerisine girdi. Polis ve asker ölümleri oligarşinin şiddeti tırmandırma çabalarını kolaylaştırıcı bir rol oynadı. Bu tutumdan vazgeçmesi ve yeniden çatışmasızlık halini sürdürmesi- tepelerinde bomba yüklü uçaklar uçarken ve yargısız infazlara muhatap olurken ne kadar kadar zor olsa da-şart görünüyor. Hazır varlık nedenleri olan Kürt sorunu artık HDP'nin şahsında Türkiye halkına ve demokrasi güçlerine emanet edilmişken.
Oligarşinin bu kanlı planları ve hesabı tutacak mı, yaşayıp göreceğiz. Bu topyekün saldırıyı bütün ezilenler, mağdurlar,  devrimciler, sosyalistler, demokratlar, bilcümle iyi ve vicdan sahibi insanlar ve kurumlar olarak kişisel hesapları ve grup çıkarlarını bir kenara bırakarak altedebiliriz.
Şimdi değilse ne zaman?

Cengizhan Güngör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...