31 Temmuz 2022 Pazar

'O GİTSİN DE KİM GELİRSE GELSİN'! BARIŞ MI SAVAŞ MI?

Geçenlerde sosyal medyada bir paylaşıma denk geldim; ‘karşısındaki aday gazoz kapağı olsa hiç tereddüt etmez oyumu veririm arkadaş’ diyordu. Diyeceksiniz ki bu yaklaşım yeni değil. Evet bir dönem için önerilen siyasi tutum(!) sloganı da ‘tatava yapma bas geç’ idi. Epeyi gürültü koparmış, sağdan soldan tartışmalara konu olmuştu. Yine öneriliyor. Seçim günü yaklaştıkça daha da üst perdeden dile getirileceğe benziyor.

Aslında çok partili siyasi tarihimize genel olarak bakıldığında seçmenin oy verme tutumunun yukarıdaki slogan etrafında şekillendiği iddia edilebilir. Evet yukarıdaki haliyle bu sloganın, bu şekilde ifade edilmesi çok yakın bir tarihte gerçekleşmiş olabilir. Ancak formülasyonu, kötünün iyisini tercih etmek ya da ‘şu gitsin de, önemli olan şimdi bu’ diye içeriklendirirsek oy verme tarihselliğine bu sloganın damga vurduğunu iddia etmek pek de yanlış olmaz. Bu çerçevede oy verme dürtümüze esas olarak bir tepkiselliğin damga vurduğu söylenebilir. Bir parti iktidarından ya da adaydan çok canımız yanmıştır(!) alternatifinin ne söylediği/vaat ettiği/programı ve hatta samimiyetini sorgulamadan oy veriririz. Çoğu zaman ‘o öneriyorsa o’na veririz’ tutumu ağır basmaz mı? Ya da ‘hemşeri’ olmamız, aynı etnik kökene, aynı inançsal aidiyete bağlı olmamız tercihlerimizi belirlemez mi? Neredeyse geride bıraktığımız yarım yüzyıla bakarsak o tarihi galeride egemen figürlerin-Demirel, Ecevit, Özal, Erbakan, Erdoğan..vb- korku tünelini göreceğiz. Ve tabii ki faşist diktatörlüklerin belirlediği yıllarımıza. Yeterince ürkütücü değil mi?

‘Aman şu Kenan Evren faşizmi hele bi bitsin’ motivasyonu egemen oldu, Özal’a sarıldık. Şimdi ismi her geçtiğinde tüylerimizi ürperten ‘sarışın güzel kadın’ neredeyse umut olmamış mıydı bir dönem? Hakeza ordu/asker, kurtarıcı olmadı mı genel eğilimin gözünde? Aslında siyaset sahnesinin egemenleri de bu seçmen zaafını çok iyi biliyorlar ki, bize EKMELEDDİN’i büyük vaatlerle sundular. Kabus gibiydi değil mi, bu günlerden baktığımızda.

‘Aman kardeşim ne yapıyoruz? Bu adam ya da kadın ya da parti kimdir neyin nesidir, programı nedir, hangi sınıfı temsil eder, bizim ihtiyacımız daha yavaş bir ölüm müdür(!) yoksa ölüm(!) tehlikesini ortadan kaldırmak mıdır’ diyenler olmadı mı, tabii ki oldu. Fazlasıyla oldu. Sosyalistler, devrimciler demokratlar. Korkunç bedeller ödeyerek.

Ama biz sınıf mensubiyetimizi önemsemedik, nasıl bir dünya istediğimiz zihinsel mesaimizi meşgul etmedi. Biz kimiz, çıkarlarımız kimlerle birleşmemize, kaderimiz kimlerle hareket etmemize bağlı, düşünmedik. En basit insani haklarımız için, ideallerimiz için örgütlenmek, birlikte hareket etmek aklımıza gelmedi. Yıllardır makus bir talihin/tarihin içinde debeleniyoruz.

Yine bir yol ayrımındayız. Yine bizi ‘ölümü gösterip sıtmaya razı olmaya’ ikna etmek için kolları sıvadılar. Yine sosyalistleri, demokratik oluşumları, kimi siyasi partileri, mesela Demokrasi İttifakı’nı 6’lı masaya biat etmeye zorluyorlar. Kayıtsız şartsız. Tartışmasız. ‘Bırakın ilkelerinizi, farklı bir dünya tahayyüllerinizi bir kenara 6’lı masanın etrafında saf tutun’ diyorlar. ‘Onlar size yüz vermeseler de, sizle bir araya gelmekten köşe bucak kaçsalar da, geçmişleri ne olursa olsun, unutun’ diyorlar. ‘Şu toplum kesiminin taleplerinden köşe bucak kaçıyorlar mı, şu inanç grubunun hakları onları ilgilendirmiyor mu, LGBTi + üyelerinin, Kürtlerin, alevilerin şeytanlaştırılmasına ses çıkarmıyorlar mı’ önemsemeyin. ‘Herşeyin bir zamanı var, hele bi şu gitsin’ diyorlar.

Tarih tekerrür etmesin mi? O zaman özgürlük, eşitlik, barış ve emek eksenli taleplerimizi daha güçlü bir şekilde savunacağız. En geniş demokrasi ittifakı için kolları sıvayacağız. EMEK ve ÖZGÜRLÜK İttifakı için.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...