İktidar kaynaklı son yıllara
yayılan onca baskı ve yok etme çabalarına rağmen HDP’nin ülkenin
demokratikleşme sürecinin kilit partisi haline gelmesinin giderek daha da
görünür hale gelmesi-bir süredir azalmış/tavsamış görünen- ulusolcu/ulusalcı
düşmanlığın yeniden hortlamasına yol açmış görünüyor. Alışık olduğumuz üzere bu
saldırının zemini CUMHURİYET gazetesi. Bu gazetenin Barış Doster ve Zülal
Kalkandelen adındaki köşe yazarları. HDP’nin iktidar kaynaklı saldırılar
karşısındaki direngenliğinin, kapsayıcı demokratlığının, İstanbul belediyesi ve
diğer seçimlerdeki tayin edici etkisinin ortaya çıkması bu çevrelerin yıkıcı
söylemlerinin sönümlenmesine/etkisizleşmesine yol açmıştı. Görünen o ki bu
çevreler ve bu çevrelerin arkasındaki çevreler(!) yeniden harekete geçme gereği
duymuş görünüyorlar. Şimdilik HDP’nin 5.
Kongresinde açıklanan Danışma Kurulundaki kimi üyelerinin politik duruşları
üzerinden başlatılan eleştiriler(?) seçimlerin yaklaştığı süreçte HDP
karşıtlığının artacağının işareti sayılmalı. Nitekim B. Doster danışman
eleştirisinden ‘etnik parti olur mu’ gibi bir provakatif aşamaya sıçramış
durumda. HDP Danışma Kurulu’ndaki kimi isimler etrafında koparılmaya çalışılan
fırtına beyhude bir çaba. Adı üzerinde ‘danışma’ işlevi yerine getirecek bir
kurulun farklı fikir ve eğilimlere sahip insanlardan seçilmesi eşyanın tabiatı
gereği. Sizin sesinize ‘uygun’ seslerin oluşturduğu kurulun danışma işlevi
yerine getirmesi nasıl mümkün olabilir? Buraya kadar ulusolculuğun hezeyanları
deyip geçebilirsiniz.
Ancak S. Demirtaş’ın son
yazıları ve arkasından 202 imzalı Demirtaş’a destek açıklamaları HDP tartışmalarının
daha geniş çevrelere ve temalara yayılarak devam edeceğini gösteriyor. ‘Siyaset
alanının silahlardan arındırılması’ ve ‘Türkiyelileşmek’ kavramlarının yeniden
ve ısrarla gündeme getirilmesi manidar görünüyor. Uluslararasılaşmış bir konuda
bizzat silahla ve askeri yöntemlerle yok edilme tehdidiyle karşı karşıya olan
bir halkın siyaset alanının sınırlandırılması(!) çabalarının/taleplerinin öncelikle
izanla bir alakası olduğu söylenemez. Daha da ötesinde geleneksel akıl verme
misyonunun canlılığını yitirmediğinin göstergesidir. Eğer kastedilen ülke
sınırları içerisinde siyaset alanının şiddetten arındırılması ise bu talep
anlaşılabilir, iyi niyetli kabul edilir ve doğrudur denilebilir. Ancak bu talebin muhatabı
da ne HDP’dir ne de Kürtlerdir. Muhatap bellidir ve o hapishaneleri HDP’li
hapishaneleri haline getiren, kapatma davaları açan, yüzlerce HDP’liyi uydurma
davalarla siyasetten menetmeye çalışan akıldır. HDP ve hdp’liler hakkında şiddete
başvurdukları şeklinde bir tek iddia ve kovuşturma yoktur. Muhatap faşist bir
rejim inşa etme yolunda hızla hareket eden iktidardır. Bütün demokratik
kurumları yok eden toplumun nefes alma borularını tıkayan iktidardır.
Sık sık-HDP içinden ve
özellikle dışından- gündeme getirilen HDP’nin Türkiyelileşmesi kavramı da kabak
tadı vermesinin yanında üzerinde durulmayı hak ediyor. Geleneksel devlet aklının HDP’nin
Türkiyelileşmesi için özel bir talebi olmadığı çok açık. Bu cephe açısından
Türkiyelileşme kavramı ancak HDP’nin varoluş misyonundan vazgeçmesi ya da
geçirilmesi bağlamında ifadesini bulur.
Bu ülke halklarının da bu talebin sahibi olduğu söylenemez. Bu talebin
hararetli savunucularının esas olarak liberal dünyanın elitlerinin olduğu
görünen gerçek. Peki Türkiye gerçeği nedir ki, onun bir parçası olunacaktır. Ülke
gerçekliği belli ki farklı etnisitelerden ve inanç topluluklarından,
sınıflardan ve toplumsal katmanlardan oluşuyor. Peki bu gerçekliğin bir parçası
olmak talebi gündeme geldiğinde HDP hangi sırada yeralır? Bu bağlamda
Türkiyelileşmesi gereken siyasi konumlanışlar/düzen partileri değil midir? Bu düzlemde HDP Türkiyelidir, tartışma götürmez. Türkiyelileşme kavramının
popülaritesinin HDP’nin Kürtler dışında diğer toplum kesimlerinden de çok
sayıda oy alması arzusunun göstergesi olduğunu varsayarsak; bu handikapın da
bir ölçüde aşıldığını söyleyebiliriz. Kaldı ki hal böyleyse sorunu
Türkiyelileşme kavramı etrafında tartışmak yerine HDP’nin siyasi çalışma
zaaflarında, önceliklerinde ve yaşadığı
onca baskı ve zulümde, maruz bırakıldığı yoğun karşı propagandada aramak
gerekmez mi?
202 imza, HDP'ye yönelik, gerçeklerle bağdaşmayan, amacını ve haddini aşan liberal bir müdahaledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder