03.07.2015
1923 kurucu devlet aklının en temel özelliği, başta hristiyan-musevi
azınlıklar olmak üzere bütün farklı etnik kökenli halkların Türkiye coğrafyasından
ya tasfiyesi ya da asimilasyonuydu. Amaç bu coğrafyayı tamamen
'Türkleştirmek'ti. Aslında haksızlık etmemek gerek. Bu özellik
imparatorlukta 19. Yz. sonlarında uç vermiş ve 1915 Ermeni tehciriyle de en
tepe noktasına noktasına varmıştı. 23'ün kurucu babaları bu politikaları devlet kuruluşunu
kökleştirme ve ilerletme sürecinin temeli haline getirdiler.
Bu cümleden olarak 90 yıllık tarihin sıklıkla yaşanan olayları ya hristiyan
azınlıkların ve musevilerin göç ettirilmesi ya da göçe zorlanması ile geçti.
'24, '34, '46, '56, '64..vb yıllarda çeşitli bölgelerde yaşanan bir çok girişim
bu süreci karakterize eder. Müslüman kökenli bir millet olarak Kürtler bir
yandan asimile edilmeye çalışılırken diğer yandan kıyım ve katliamlara maruz
bırakıldılar.
Her ulus devletin kuruluş süreçlerinin görünür en temel özelliği olarak
anlamlandırılabilecek-haklı görmeseniz bile sosyolojik ve politik bir izah
edebileceğiniz- bu süreç 20.yz'da giderek akıl dışı fikirler ve uygulamalar
haline geldi,dünya coğrafyasının
oldukça geniş bölgelerinde. Ve daha da önemlisi insanlığın ulaştığı 'bir arada
yaşamanın yazılı temel etik ilkeleri' açısından suç haline geldi.
Ülkemizde 1990'ların sonlarına kadar devlet aklının bu temel refleksi-her
türlü farklı etnik ve inanç gruplarına karşı- tavizsiz ve
tartışmasız devam etti. 30 yıldır devam eden 'düşük yoğunluklu savaşta' Kürt
silahlı hareketini etkisizleştirmeyi ve tasfiye etmeyi başaramayan devlet aklı
gelgitli bir süreç olarak yaşansa da, birçok devlet kurumunda ve siyaset
alanında çok yoğun tartışmalara ve bölünmelere yol açsa da başka yollar
arayışına yöneldi. Bu kör topal devam eden sürecin irdelenmesi farklı bir
yazının konusu olabilir.
Ancak öyle görünüyor ki, güncel politik gelişmelere de bakılırsa MHP, bu 90 yıllık temel
politikayı en yalın ve çıplak hali ile hala temsil ediyor görüntüsü veriyor.
'HDP ile kesinlikle, HDP'nin desteklediğiyle hiç olmaz' şeklinde
özetlenebilecek politik hattı bu devlet refleksinin en somut tezahürü
saymayacağız da ne yapacağız? MHP politika üreticileri, bir şekilde-gayr-ı
meşru bir şekilde de olsa- HDP'nin devre dışı kalmasından mutlu olacağa
benziyorlar. Sanki geçmiş savaş yıllarını özler gibiler. Onlar, terörizm
yanlısı olmakla suçladıkları HDP'nin nasıl olup da Türkiye'nin bütün
bölgelerinden 6 milyonluk bir seçmen desteğine sahip olduğuna titizlikle kafa
yorup tartışacaklarına HDP'yi her türlü melanetle birleşme pahasına tecrit
politikalarının hedefi haline getiriyorlar. Bu koşullarda MHP'nin ısrarla iddia
ettiğiniz parlamenter rejime bağlılığı nasıl inandırıcı olabilir? 80
milletvekili olan bir partiyi meşru görmeme hakkını nereden buluyorsunuz? Kimse
MHP'den HDP ile koalisyon yapmasını, HDP' ile aynı politik hatta hizmet
etmesini bekliyor değil, sonuç olarak. Ama 'silahı' devreden çıkarmak isteyenin
en son yapacağı iş herhalde HDP'yi baş düşman almak olabilir.
Eğer onlar ısrarla ve kararlılıkla vurguladıkları gibi 16. Türk devletinin
ebediyete kadar devamından yana iseler, her halde öncelikle yapmaları gereken
milyonlarca seçmenin desteğine sahip 'terörizmin' nasıl gerçekleştiğini
araştırmak olmalıdır.
Artık ok yaydan, macun tüpten çıkmıştır. Ne asimilasyon politikalarına geri
dönmek mümkündür, ne de askeri yöntemlerle halkların özgürce kendilerini ifade
etmelerini engelleyebilirsiniz. Kandil'i yerle yeksan etseniz, Hakkari'yi,
Dersim'i, Diyarbakır'ı, Şırnak'ı dümdüz etseniz, sosyalistleri özgürlük
aktivistlerini, bütün demokratları hapislere doldursanız, her evin bahçesine
bir tank yerleştirseniz halkların bütün farklılıklarıyla birlikte özgür ve
demokratik birlikteliğine engel olamazsınız.
HDP bu coğrafya için bir şanstır. Hem ülke için, hemen yakın bölge için bir
şanstır. Çatışmasızlık halinin, birlikte özgür yaşamın garantisidir. Ya bütün
inanç ve etnik gruplarla farklılıklarımızı zenginlik unsuru haline getirerek bu
ülkeyi özgür ve demokratik bir ülke haline getireceğiz ya da ya da kitlesel
kırımların ve katliamların kan deryasına yelken açacağız.
MHP'nin 69'larda devlet eliyle kurulmuş kamplarda yetiştirilen sola ve
özgürlüklere karşı olan 'ülkücü, Türkçü, şoven' damarının çıplak haliyle yeniden
ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Yıllardır körüklenen 'MHP'nin yeni
imajı' mitosu da böylece çökmüş oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder