12 Ocak 2016 Salı

Ahmet Hakan'a Tahir Elçi anısına açık mektup…


04.12.2015
Tahir Elçi öldürüldükten sonra bu konudaki düşüncelerimi sizle paylaşmayı geciktirdim.  Vahşi cinayetin sıcaklığında sizin hakkınızda-sanki cinayete siz sebep olmuşsunuz  gibi- hepten yanlış anlaşılabilecek şeyler yazmak istemedim. Artık yazmalıyım diye düşünüyorum ve yazıyorum.
Öldürülmeden çok kısa bir süre önce  Tahir Elçi sizin programınıza çıkmış ve o programda 'PKK'nın terör örgütü olmadığını' söylemişti. Daha önce de çok farklı çevrelerden bir çok köşe yazarı ve siyasinin de-ben size bir çırpıda bir çok isim sayabilirim- dile getirdiği bu görüş, başta MHP'li konuşmacı olmak üzere tepki ve infialle karşılanmıştı. Tepkiler o programla da sınırlı kalmamış, T. Elçi hedef haline getirilmiş ve hakkında 7,5 yıl hapis cezası istemiyle dava açılmıştı.
Siz o programdaki yoğun saldırı karşısında 'Tahir Elçi'nin düşüncelerini ifade hürriyetini kullanma' hakkını savunmamış, 'nihayetinde Elçi'nin bir siyasal-sosyal bir analiz yaptığını' dile getirme ihtiyacı duymamıştınız.  Tam tersine 'ama kardeşim, ABD'nin terör örgütü listesinde de var' diyerek açıkladığınız görüşlerle ateşin üzerine benzin dökmüştünüz. T. Elçi o yoğun saldırılar karşısında konuya ilişkin görüşlerini izah etme fırsatı bulamamış ve konu kapatılmıştı. Siz bir taraftan ifade özgürlüğü konusunda doğru bir tavır almamış, diğer yandan da o sözlerin izah edilememesinin ne gibi gelişmelere neden olabileceğini öngöremeyerek 'başka bir konuya geçmeyi' uygun bulmuştunuz.   T. Elçi'yi tanımıyor olamazdınız. T. Elçi'nin şiddeti ya da 'terörü' kutsayacak bir kişilik olmadığını bilmiyor olamazdınız. Nitekim bu konudaki görüşlerinizi cinayetten hemen sonra yazdığınız 'Aslan gibi adam T: Elçi' başlıklı yazınızda okuduk. Ve böylece T. Elçi'nin sözleri günlerce tartışılarak sonu cinayete varacak bir sürecin fitili ateşlenmiş oldu.
Kanalınız ve kanalınızın patronu siyasi iktidarın çok yoğun baskılarına maruz kalmış olabilir. Bu yoğun baskıların programınızda kendi özgürlüğünüzü ciddi bir biçimde sınırladığı da vakidir. Ha keza vücut bütünlüğünüze yönelik saldırılara muhatap olduğunuzu da biliyoruz. Ancak, demokrasiden, ifade özgürlüğünden samimiyetle yanaysanız verilebilecek tavizlerin bir sınırı olması gerekmez miydi?
Siz her halükarda programınızın devamının daha önemli olduğunu, bu bakımdan, program anlayışınızda kendinizce 'zararsız' esnemelere gidebileceğinizi düşünüyor olabilirsiniz. Bu bir tercih. Ancak saygı duyulabilir. Öte yandan biliyoruz ki birçok ünlü gazeteci ve televizyoncu tercihlerini başka yönde kullandılar. Bir çoğu hapiste ya da işsiz. Bu da bir tercih. Eğer naçizane bana sorarsanız, bugün maruz kalınan faşizan uygulamalar karşısında doğru tercih de bu ikincisi. Tabii ki, hapse girmeyi ya da işsiz kalmayı kastetmiyorum. Kastım demokrasi ve ifade özgürlüğü konusunda ne pahasına olursa olsun tavizsiz bir tutum almak gerektiğidir. Kaldı ki, sizin gibi her gün kamuoyuna ulaşma imkanına sahip kişiliklerin biz  okuyucu-seyircilerden daha sorumlu davranmasını beklemek hakkımız değil midir?
Şiddetin özellikle iktidar tarafından hızla tırmandırıldığı koşullarda-kitlesel katliamlar, ilçelerin günlerce muhasara altında tutulması-, iç-dış düşmanlar motifleriyle desteklenerek oluşturulan devlet dilinin nasıl toplumun, kamuoyunun ve aydınların dilini etkilediğini biliyoruz. Bu gelişmenin sizin şahsınızı da ve bu çerçevede programınızı da etkiliyor olmasını beklemiyordum.  7 Haziran'da sonra iktidarın gizli açık kuvvetlerinin başat tarafını oluşturduğu şiddetin tırmanışının ve yeni konseptte oluşturulan devlet dilinin programınızı etkilemesi gerekmezdi. Nitekim programlarınızda, 7 Hazirandan sonra, zaten seyrek olarak boy gösteren HDP'li konuşmacılar,  bir türlü 'PKK'ya karşı mısın, değil misin, PKK terör örgütümüdür değil midir?' baraj sorularını geçemeyerek dertlerini anlatabilme fırsatı da bulamadılar.
Benim açımdan soru şudur; 'son altı ay içerisindeki ekranlara yansıyan duruşunuzla daha önceki A. Hakan duruşu arasında benim gözlemlediğim fark bir yanılsama mıdır? Başka bir deyimle Bende oluşan hayal kırıklığı, gerçeğe uygun olmayan bir A. Hakan imajına sahip olmamdan mı, kaynaklanmıştır.'
Saygılarımla.
Cengizhan Güngör


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...