Geriye dönüp baktığımızda bir gerçeği olanca netliğiyle görürüz. Bugün bir karabasan gibi ülkenin üzerine çökmüş olan Akp iktidarının gelişip güçlenmesinde ve kök salmasında sağdan sola liberal aydınlarımızın desteğinin tayin edici olmasa bile önemli rolerinin olduğu çok açık. Siyasi gelişmeleri nispeten yakından takip eden herhangi birileri bu aydınlarımızı isimlendirmekte de hiç sıkıntı çekmeyecektir. Bir tür incir yaprağı işlevi gördüler, AKP'nin yarattığı illüzyona. Demokratik söylemler, askeri vesayete karşı dillendirilen politikalar ve daha da önemlisi 'AB'ye girdik giriyoruz' masalları bu aydınların temel motivasyonlarıydı. Ve sonraki yıllarda da 'çözüm' süreci.
Muhalif kamuoyu ve kitleler bir yandan 'ulusalcı sol' tarafından artık temellerinden çürümüş 'eski rejimi' yeniden ihya etmek motivasyonuyla darbeci paşaların ve kıdemli merkez sağ politikacıların peşine takılmaya çalışılırken-cumhuriyet mitinglerini hatırlayınız-; diğer yandan liberal aydınlar AKP illüzyonuna destek vererek, sağlıklı bir muhalefetin gelişmesinin önüne bir karartmayla çıktılar. Askeri dönemlerin korkunç baskılarının, merkez sağ iktidarların zorbalıklarının yarattığı bitimsiz yıkımlardan çok çekmiş sol muhalif kitleler bu 'karatmanın' etkisine maruz kaldılar.
Bu anlamda örsle çekiç arasında kalan muhalefet, 2013 yılına kadar, belini doğrultamadı. Bu sürecin nirengi noktası olarak anayasa referandumunu hatırlamakta yarar var. Liberal aydınların ve ha keza bir kısım sosyalistin de destek verdiği 'yetmez ama evet' tutumuyla, % 68'lik evet oyuna ulaşan anayasa referandumu AKP oligarşisinin iktidarının kökleşmesindeki önemli adımlardan biridir.
Sağ liberallerin önemli isimleri AKP iktidarının daha ilk
yıllarında iktidarın çekim alanından kurtulmayı becerdiler ve fakat siyaset
dünyasının etkisiz elemanları haline geldiler.
Hasan Cemal, Murat Belge, Cengiz Çandar.vb -bir çok ismin-liberal ağır topların farkındalıklarının netleşmesi için, maalesef 'Gezi'nin imdada yetişmesi gerekti. Türkiye tarihinin unutulmaz kitlesel hareketi olarak olanca görkemiyle ve özgünlüğüyle 'gezi', iktidarın çekim alanındaki kimi aydınlarımız da bir flaş ışığı gibi bir aydınlanma yarattı desek abartmış olmayız. Gezi ve hemen arkasından ortalığa saçılan akıllara durgunluk verecek boyuttaki yolsuzluk iddiaları, yukarıdaki isimlerin başı çektiği aydınlarda bir çeşit iktidardan özgürleşme etkisi yaratırken; diğer yandan bir kısım aydında da-Taraf'tan ayrılan Yıldıray Oğur, Melih Altınok..vb isimlerde, Etyen Mahcupyan ve akabinde Halil Berktay, Oral Çalışlar ve Gülay Göktürk'te- iktidarla bütünleşme, özdeşleşme süreçlerini hızlandırdı.
Gezi'ye yönelik dizginsiz saldırıların, dillere düşen yolsuzlukların 'makul' izahatlarının bile peşine düşmekte beis görmeyen bu zihniyet dünyasının artık kabul edemeyeceği , herhangi bir mazeretle ya da zihinsel çalımla aklayamayacağı bir şey kalmamış gibi görünüyordu. Ama kazın ayağı öyle değildi, süreç arızasız gelişmiyordu. Nitekim IŞİD, 'iç güvenlik yasa tasarısı', 'HDP'ye yönelik akıllara seza hukuk dışı'saldırılara karşı alınacak tutumlara ilişkin sınavlar kapıda bekliyordu. Bu sınavlarda 'yarım ağız' eleştirel tutumlarla atlatıldı. İyi de bu iktidar da dur durak bilmiyor, çözüm masasını tekmeliyor, Kürt il ve ilçelerine yönelik insansızlaştırma ve imha politikalarını yürülüğe koyuyordu. Aslında bu tür sınavları da en az zararla atlatabilmek için mazeret bulmakta ya da üretmekte pek sıkıntı çekilmeyecek gibi görünüyor. Öyle ya 'adam hendeği kazmış, silahı eline almış, devlet ne yapsın'dı?
Ancak iş bununla da bitmiyor! Oligarşi tam, kesin, mutlak ve su geçirmez bir biat arayışı içinde. Ya bizdensin ya onlardan kesinliği içinde bir duruş bekliyor, aydınlarımızdan. Tetikçiler hazır, tam kadro, bu bazen 'küçük' oluyor, bazen 'kahraman bulut'. Nitekim şimdi topun ağzında Etyen Mahcupyan. Kendisi 'sızdırılmış ajan' ilan edildi, bile. Bu duruma G. Göktürk çok sinirlendi. Ve bir yazı döşendi, 'en iyi mal-bu iyi mal kim ya da kimlerse- bile kötü pazarlamacının-herhalde kahraman bulut- elinde beş para etmez' mealinde.
Bunlar bir gün sıranın kaçınılmaz olarak kendilerine de
geleceğinin farkında değiller(mi). İktidarla yatan şaşı kalkıyor, maalesef. Bu
genel kural. Kendilerine dayatılan çok net; ya C. Barlas, Kurtuluş Tayiz, Orhan
Miroğlu..vb-aslına bakarsan onlar da bir gün hedef tahtasına konulmayacaklar
demek değil- olacaksın ya da en köklü kopuşu gerçekleştirip iktidardan
tamamen özgürleşeceksin. Karanlık otoriter rejimlerde tehdit altında olmayan
sadece ve sadece reistir, büyük biraderdir. Ve sen onun yanında isen hiçbir
zaman güven içinde değilsindir. Çünkü örnek alınabilecek bir prototip yoktur ya
da bu tip büyük biraderin işaret parmağının ucundadır, o da bugün burayı yarın
başka bir yönü gösterebilir. Şimdi ki sınav bu. Çıkarın kağıt kalemleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder