04.03.2015
17-25 Aralık'la başlayan sürecin yeni yeni tartışılmaya başlanan ve giderek
başat bir özellik haline geleceği kuvvetle tahmin edilen bir karakteristiği
var. Kimi yorumcuların 'AKP Erdoğan'ın
ağırlığı altında eziliyor', kimilerinin 'Erdoğan artık AKP için taşıması zor
bir yük haline geliyor', başka birilerinin de 'AKP içinde homurtular var' diye
içeriklendirdiği yorumlardan söz ediyorum.
Bu yorumlar birçok gözlem üzerinde şekilleniyor. Erdoğan ile başbakan
arasındaki basına yansıyan yansımayan, görünür ya da görünür olmayan çelişkiler
bunların en önde gelenleri. Yolsuzluk iddiaları komisyonunda yaşananlar,
Davutoğlu'nun 'şeffalık Yasası' teklifinin Erdoğan'ın baskısıyla askıya alınmış
olması, MİT Başkanının
Erdoğan'a rağmen istifası ve Davutoğlu'nun onayıyla AKP'den aday olması, İç
Güvenlik Yasa Tasarısı konusunda AKP grup başkan vekillerine kadar uzandığı
iddia edilen tereddüt iddiaları, Merkez Bankası başkanının Erdoğan
tarafından defalarca 'hain' imalarına varana kadar suçlanması karşısında
Babacan ve Davutoğlu'nun direnci, Erdoğan'ın neredeyse bir saplantı haline
getirdiği ve her vesileyle vurguladığı 'başkanlık sistemi' konusunda
Davutoğlu'nun mırın kırın etmesi ve açık ve net bir destek açıklamaması,
AKP'nin üç kurucusundan biri olan eski cumhurbaşkanı A. Gül'ün 'Türk tipi
başkanlık sistemi olmaz' açıklaması bu gözlemlerin bazı kalın çizgileri. Öte
yandan Erdoğan'ın en yakınlarından(!) ekibini oluşturması, Davutoğlu
hükümetinin içine yerleştirdiği iddia edilen 'başkanın adamları'..vb. Muhtemel
bir volkanik patlamanın ön işaretleri gibi görünüyor.
Şurası çok net. Artık 'kutsal dava', her geçen gün daha fazla Erdoğan,
ailesi ve en yakın çevresinin, bir anlamda Erdoğan oligarşisinin bekası,
esenliği ve güvenliği temelleri üzerinde yükseliyor. Bu kutsal dava(!)
çerçevesinde yasal tedbirler alınıyor, anayasal tedbirler planlanıyor, kurumlar
biçimlendiriliyor. AKP ARAÇSALLAŞTIRILIYOR, DEVLET ARAÇSALLAŞTIRILIYOR, 'DAVA'
ARAÇSALLAŞTIRILIYOR. AKP bütün organlarıyla işlevsizleştiriliyor, giderek artan
bir hızla. Artık saray, saray erkanı ve aile ve yakın akrabalar siyaset
yapımının merkezi, toplumsal mühendisliğin merkezi haline getiriliyor. Medya
muhtemel çatışmalara karşı saray tarafından yeniden tanzim ediliyor. Saray
Erdoğan oligarşisinin yeni tahkimat merkezi.
17-25 Aralık'ta Türkiye toplumunun bağrında görünür görünmez derin izler bırakan 'yolsuzluk
soruşturmalarıyla' başlayan bu süreç ve son gelişmeler yüce dava adına
katlanılır olsa da AKP kadroları, hatta kimi liderleri ve seçmen tabanında
giderek daha fazla memnuniyetsizliğe yolaçıyor. Artık sorun volkanın ne zaman
patlayacağı sorunudur, sanki! Yani seçimlerden önce mi, yoksa seçimlerden
sonrasına sarkar mı? Oligarşinin merkezinin gergin ve tahammülsüz kişiliğinin
her zaman patlamaya hazır bir potansiyel olduğu defalarca tecrübe edilmiş olsa
da, sürecin seçim sonrasına kalabileceği şimdilik daha güçlü bir olasılık.
Öyle ya da böyle artık bu terazinin bu sıkleti çekemeyeceği noktaya doğru
hızla yol alıyoruz. Gezi direnişi, Kürt siyasi direnişi potansiyelleri ve
emek-demokrasi güçleri oligarşiye karşı demokrasi mevzilerini tahkim ediyorlar.
Erdoğan oligarşisine karşı en etkili darbeyi 7 Haziran seçimleri vuracak.
HDP'nin barajı aşması, Erdoğan oligarşisinin hayallerini yerle yeksan edecek
gelişme olacaktır. Başkanlık sistemine doğru yürüyen Erdoğan salt çoğunluktan
bile olabilir. Bu halk bunu bir çok kez başardı. 7 Haziran'da niye olmasın?
CENGİZHAN GÜNGÖR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder