Oldukça uzun bir süredir bir karanlık tünelin içinde yürüyoruz. Tünelin ötesinde bir ışık huzmesi var. Kimimiz bu durumu nihayet ve kısa sürede gün ışığına çıkacağımız gerçeğine yoruyor, kimimiz tünelin ucundaki ışığı üzerimize doğru gelen bir trenin farına benzetiyor. Ancak çoğumuz gördüğümüzün hızla üzerimize gelen bir tren mi, yoksa gün ışığı mı olduğundan emin olamıyoruz. Tedirginiz. Haksız da değiliz aslına bakarsanız.
Hem yakın gelecek bakımından hayra yorulacak belirgin işaretler var, hem de beynimizi kemiren ‘acaba mı’ kuşkusunu yok edemiyoruz. Anketlere işaret ediliyor, hızla eriyen oy potansiyelinden, yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlerde kazanılan başarıdan, muhalefetin(?) oy yükselişinden, hdp’nin her şeye rağmen baraj altına itilemeyişinden…vb söz ediliyor. Hakeza muktedirin itibar kaybından ve seçimler yoluyla toplumsal rıza devşirmesinin artık imkansız olduğundan. Yolsuzlukların, hırsızlıkların ortaya saçılmasından. Göz kamaştırıcı kadın direnişinden… Tek tek ele alındığında bu göstergelere itiraz etmek mümkün görünmüyor kuşkusuz.
Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var… Muktedirin
Partisinin(?) hala açık ara en büyük parti olma özelliğini koruması örneğin.
Toplumsal emek muhalefetinin bunca olumsuzluklara rağmen anlamlı bir
hareketliliğe bir türlü kavuşamaması. Öyle ya, zamlar ve artan geçim sıkıntısı
almış başını gidiyor, işsizlik-özellikle genç işsizlik- had safhada. Grev hakkı
gaspedilmiş, üretici perişan. Muhalefet
partileri denilen partilerin hdp’ye karşı mesafeli yaklaşımlarından vazgeçebilecekleri
yolunda işaretlerin olmayışı. Ki bu durum muhtemel bir demokratik zafere giden
yolda en önemli zaaf.
Muktedir hala ve bütün çuvallamalarına rağmen büyük
emperyalist güçlerin aralarındaki rekabeti kullanarak ülkenin jeostratejik
önemini pazarlamakta becerikli. Hegemon büyük devletlerin dikkati Türkiye'yi
kaybetmemek üzerine kurgulu. Ülkedeki demokrasi hiç de dertlerine de değil son
tahlilde.
Kolluk konsolide edilmiş ve iktidar aparatı haline
getirilmiş, hakeza istihbarat teşkilatı. Suriye’den Libya’ya, Kafkasya’ya mobilize
olan ücretli silahlı güçler. Ülke içinde oluşturulan her türlü provokasyon için
kullanılabilecek bir militan yapılanma. Son örneği Deniz Poyraz cinayeti.
İlk seçimlerde gidecekler mi? Kimimizin çok hoşuna gidiyor bu soruya olumlu bir cevap vermek, ne kadarı şiddetle arzuladığımız gönlümüzden geçene işaret ediyor bilinmiyor. Ancak muktedir ve etrafında oluşan oligarşinin etrafı muhtemel bir iktidar kaybında başlarına büyük dertler açabileceğini bildikleri dosya yığınıyla çevrili. Bu nedenle kaybetmemek için meşru ve olmadı gayri meşru yollara tevessül etmekten bir adım geri durmayacak bir zihniyet/hazırlık dünyasına sahip oldukları çok açık.
Bu ülke bunca yaşanmışlıktan sonra seçimsiz ve parlamentosuz idare edilemez. Askeri diktatörlükler bile bir kaç yıl idare edebildiler seçimsiz. Hedef hdp’yi kapatmak, olmadı devlet yardımından yoksun bırakmak ve 476 hdp’liyi siyasi haklarından mahrum etmek; seçim ve siyasi partiler yasasını radikal bir şekilde değiştirmek. Başarabilirler mi? Emin değiliz. Bu soruya kesin bir cevap vermemiz mümkün mü?
Nedir emin olamamamızın nedeni? İlk önce, muhalefet partileri koşulsuz bir demokrasi ittifakı gerçekleştirme yolunda tamamen iktidarın yarattığı iklim koşullarında oluşan ‘hdp antipatisi’ saçmalığına takılmış görünüyorlar. İkinci olarak parlamento içi partiler başta chp olmak üzere, demokratik muhalefeti grup toplantısı ve meclis oturumlarında yaptıkları konuşmalara indirgediler. Sokaktan ‘provokasyon olur’ korkusuyla uzak duruyorlar. Hdp ise hakemin şefliğinde yürütülen rakip boksörün saldırıları karşısında yılmadan ayakta duran, mücadele eden bir boksörü andırıyor.
Aslına bakarsanız şöyle bir mesafe alıp gelişmeleri seyrettiğinizde ortaya saçılan onca, yolsuzluk, hırsızlık, kriz, iktidar içi çatışmalar, itibar kaybı, gayrı meşru baskılar, anti demokratik uygulamaları görüp bunlar nasıl hala ayakta kalabiliyorlar diye şaşırmanız işten bile değil. Evet nasıl ayaktalar ve daha nasıl kısa vadede pes edebilecek gibi görünmüyorlar? Zurnanın detone olduğu yerde burası.
Biz mi? Örgütleneceğiz-siyasi partilerde, yapılarda, demokratik inisiyatiflerde- demokratik direnişe katılacağız her alanda. Direnenin kazandığını bilerek. ‘Neme lazımcılık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ zihniyetini altederek, bunların, ne kadar sinersek sinelim bizim de kapımıza dayanacağını bilerek Kadın direnişini, Boğaziçililerin demokratik kavgasını, grevci işçilerin mücadelesini örnek alarak. Doğamıza, kentlerimize, sokağımıza sahip çıkarak. Barış, demokrasi, özgürlük için. Korkunun ecele faydası yok. Sonuç her birimizin nerede saf tutacağına ve ne yapacağına bağlı.
Cengizhan Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder