"...
Dilimi ezemezsin
Nereye baksam acı
Nereye baksam acı
Kim yolcu kim hancı
Dur bakalım
…”
“Tek eksiğimiz; kültürel hegemonyayı tesis edemedik”. Belli
ki zaman zaman, en tepeden, vurgulanarak dile getirilen bu söylem; kültür
yaşamımızın temel direklerini oluşturan sanatçılarımızın hedef haline
getirilmelerinin şifresini barındırıyor. Biat etmeyen kadın-erkek
tiyatrocularımız, müzisyenlerimiz, gazetecilerimiz, bilcümle sanat-kültür
erbabı bu dizginsiz saldırılardan nasibini aldı, almaya da devam ediyor. Tek
tek saymaya kalksak bu sayfa yetmez. Hatırlarsınız ilk önemli saldırı dalgası
gezi direnişini bir şekilde ziyaret eden, destek ifade eden müzisyenlere,
sinemacılara, tiyatroculara yönelik olarak yandaş basının kampanyası halinde ve
ciddiye alınması gereken tehditler olarak ortaya saçıldı.
Biz bu yaşanılanları ilk defa deneyimlemiyoruz kuşkusuz.
Otokratların ortak özelliği sanat-kültür düşmanlığı. 12 Eylül cunta lideri
Picasso’nun eserine bakarak ‘bu da sanat mı’ demişti, Faşist cunta dönemi
binlerce yazar, tiyatrocu, sinemacı, müzisyenin ve diğer sanat dünyası
mensuplarının içeri atılmasına, tiyatroların kapatılmasına sahne oldu. Sonra
‘tükürürüm ben bu sanatın içine’ diyen küçüklü büyüklü muktedirlerle tanıştık.
22 yıllık iktidar dönemi de bir yandan belediyeler ve
çeşitli yandaş kurumlar aracılığıyla nemalandırarak, diğer yandan saraylarda
taltif ederek biat etmiş bir sanatçılar lobisi oluşturmaya çalıştı. Sonuç çok
açık yaşandı, hüsran! Olmuyordu, olamıyordu. Çünkü onlar kültür sanat
dünyasının doğası gereği özgür, muhalif bir özü olduğunu bilmiyordu. Satın
alınarak, taltif edilerek, olmadı tehdit edilerek, baskı uygulanarak ‘kültür
dünyası’ hegemonyası kurabileceklerini sandılar.
Konu sanatçılar olunca son 2 yıldır müzisyenlerimize pandemi
bahane edilerek yaşatılanlar mutlaka vurgulanmayı hak ediyor. Mekanlar
kapatıldı, bir kısım müzisyen gülünç desteklerle yetinmek zorunda bırakıldı.
Sonuç enstrümanların satışa çıkarılması, olmadı meydanlarda yakılması ve
intiharlar… Son yayınlanan yasak genelgesiyle de eğlence dünyasının kapılarına
kilit vurulmasının yolu açıldı. Birçok müzisyenin ekmek kapısı mekanlar
borç-harç içinde yaşamına devam etmeye çalışıyor.
Sanat ve sanatçıya yönelik tehdit, en son cami mikrofonundan
cami cemaatine hitap ederek ‘gerekirse dil koparma’ söylemiyle eşik atladı. Bu
eşik öyle bir eşik ki, bu rekor öyle bir rekor ki, egale edilmesi bile mümkün
görünmüyor. Hele de bu tehdidin sonsuz yetkilere sahip bir kişiden ülkenin en
tepesinden geliyor olması başka bir vahim boyut.
Sanat, sanatçı doğası gereği özgürdür, muhaliftir. Diz
çöktürülemez, zincirlenemez. Olsa olsa biat etmeleri için baskı uygulayanların
‘gidişlerini’, unutulmaları sürecini hızlandırır.
Sezen Aksu son sözü söylemiş aslında: “Kim hancı, kim yolcu/Dur bakalım”.
*DKSD(Datça Kültür Sanat Dayanışması) Bülteni ocak 2022 sayısında yayınlandı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder