Öncelikli olarak; eğer seçmen tercihi 28 Mayısta bu iktidarın devamı yönünde gerçekleşirse, önümüzdeki beş yıl için halklarımızı bekleyen tehlikeyi tasavvur edebiliyor muyuz? ‘Yahu 21 senedir bu iktidar altında yaşıyoruz, daha kötüsü ne olabilir ki?’ diye düşünenler, fena halde yanılıyor.
-Bir
kere yeni(!) bileşenlerin katılımının iktidarın muhtemel beş yılını derinden
etkileyeceği gerçeği orta yerde duruyor. Belli ki yeni katılımlar(Hüda Par,
Yeniden Refah Partisi) ‘hadi bunlar da olsun’ denilerek gelişigüzel seçilmedi. Bu
ara takviye gelecek beş yılda ‘daha neler olabilir’ sorusuna net bir cevap
veriyor aslında. Hiç tartışmasız bu yeni katılımlara güçlü bir Taliban aşısı
olarak bakmak gerekir. Hüdapar ve yeniden Refah Partisi’nin seçim kampanyası
sırasındaki söylemlerinin özellikle kadınlar açısından tüyler ürpertici bir
kabus işaretleri taşıdığı net olarak görülüyor. Uzatmaya gerek yok, YRP’nin
seçim arabasında kadın adayın karartılması görüntüsünü, Hüdapar’ın ‘kadınlarımızı
sahiplendireceğiz’ talebini hatırlamak yeter. Domuz bağları unutuldu mu?
Hüdapar’ın
iktidar bileşenleri arasına katılmasının bir endişeyi daha tetiklediğini ayrıca
vurgulamak gerek. Hüdapar/Hizbullah ile devlet arasında geçmiş sorunların
halledildiği görülüyor. Yeniden ve bu kez açıktan bir ittifak oluşmuş durumda. Hüdapar/Hizbullah
yapılanmasının ise özellikle Kürt illerinde başta Kürt demokratları üzerinde-ve
tabii ki bütün bir ülkenin demokratları üzerinde- bir yıkıcı/provokatif bir koçbaşı
rolü oynama potansiyeli var. Yeni bir SADAT!
Ülkenin hapishanelerinde gün geçiren özellikle HDP’li siyasetçilerin, Gezi tutuklusu rehinelerin, gazetecilerin, aydınların özgürlüklerinin bir başka bahara kalacağı gerçeği de başka bir kabus.
-Yeni(!) iktidarın bölgede savaşçı maceralara dalma konusunda elinin rahatlayacağı gerçeğini de altını çizerek belirtmek gerekir. ‘Öldük öldük dirildik’ şeklinde de olsa kazandıkları seçim, yeni müttefiklerin de ‘moral’ desteği ile bölgesel hegemonya peşinde yeni maceralar için zemin oluşturuyor. Tarihi deneyimler de gösteriyor ki bu tür savaşçı girişimler, şovenizmi, milliyetçiliği yükselterek içeride halka karşı baskı ve zulmün gerekçesi olarak kullanılıyor.
-Bu iktidarın 21 yılının en karakteristik özelliği olan doğa talanı, ülkenin betona gömülmesi, yer altı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesi, dolayısıyla ekolojik yıkım çabalarının da ivme kazanacağını söylemek de abartı olmaz.
-Tehlikenin bir başka yönü, ülkenin kuyruğunu bu iktidara kaptırmamış bütün iktisatçılarının canhıraş bir şekilde işaret ettikleri, iktidarın devamı halinde ’94 ve 2001 krizlerine rahmet okutacak bir ekonomik çöküşün bizi beklediği yönünde. Ayyuka çıkan dış borç(neredeyse yarıya yakını kısa vadeli), dış ticaret açığının yarattığı baskı, daha önemlisi yeni/ taze para kaynaklarının hızla tükeniyor olması… Yoksullaşma derinleşecek, işsizlik artacak.
İYİ DE
NASIL?
Yukarıda
kısaca özetlenen tablo, 28 Mayıs seçimlerinde Erdoğan’ın seçil(e)memesinin ne
kadar gerekli olduğunu resmediyor. Bu tarihi dönemeçte kimin bu iktidarın
yerine geldiğinin bir önemi yok. Öyle bir kavşaktayız ki; ya Talibancı faşizmin
serpilip boy vermesine neden olunacak, ya da demokratik süreçlerin önü
açılacak. Sadece önü açılacak. Tabii ki ufukta bekleyen ‘bir gül bahçesi’ yok.
Sadece demokrasi güçlerinin morallerinin güçleneceği bir dönemin kapıları
aralanacak. Rüzgarın yönü değişecek, toplumsal muhalefetin açıktır ki serpilip
gelişebileceği bir zemin oluşacak. Bu aralıkta Kılıçdaroğu’nun söylemlerinin
miliyetçileşmesi, beka ve güvenlikçi politikaların öne çıkması eşyanın
tabiatına pek de aykırı düşmüyor. Önemli olan bu ülkenin demokratik, barışçı ve
özgürlükçü güçlerinin kazanacağı moral. 21 yıllık köhnemiş, faşizmi
kurumsallaştırma amacına yönelen iktidarın gitmesi ve ortaya çıkan YENİ’nin
özellikle toplumsal muhalefet için güçlü olanaklar yaratması. Şu son on günde
hiç ihtiyacımız olmayan şey karamsarlık. ‘Oy vermem, sandığa gitmem, KK
gericileşti’ söylemleri köhnemiş
iktidarın saflarında yer almaktır. 14 Mayısta yedikleri darbeyi, 28 Mayısta da kalıcılaştırmak
ve bu gerici iktidarı tarihe gömmek gerekiyor.
Demokrasi ve özgürlükçü güçler ‘MÜMKÜN’ün kıyısında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder