Biliyorum.
Bu yazıyı okuma zahmetine giren kimi arkadaşlarım, ‘kardeşim uğraşacak konu mu
yok CHP üzerine yazıyorsun. Vaktine emeğine yazık değil mi, zaten bu konuda
yazılmayan, söylenmeyen bir şey mi kaldı?’ diyeceklerdir. Daha da ötesi yazının
başlığını gördükten sonra okumaktan bile vazgeçebilirler. Diyeceksiniz ki
‘madem öyle bunu biliyorsun, senin konuya ilişkin yazı yazma motivasyonun nedir
ki, oturmuş, zaman ve emek harcamış yazmışsın.
Motivasyonum mu ne, dinmeyen ÖFKEm. Hayır hayır seçimleri KK’nın kazanamamış olması değil öfkemin nedeni. Hatta seçimlerin hemen arefesinde Ümit Özdağ ile yaptığı ve protokole bağladığı kirli anlaşma da değil. Hatta CHP bile değil öfkemin muhatabı, tamamen kişisel. Yani öfkemin hedefinde olan benim. Öyle ya diyorum, kendi kendime ‘bunca yıl yaşamış ve kendi janrınca siyaset yapmış, çok farklı siyasi dönemleri bizzat gözlemlemişsin, görmediğin bir şey yok. Tek parti dönemi, DP iktidarı ve hemen sonrası 5/6 yıl hariç'. Eee nasıl tufaya geldin de CHP’ye(Kılıçdaroğlu’na) oy verdin?’
Düşünmeye başladım, bu kararı nasıl almıştım? Hangi koşullarda neyi hesaplamıştım ve ne ummuştum? 22 yıllık islamo-faşizmi kurumlaştırmaya bir-iki adım kalmış iktidardan kurtuluş umudunu nasıl satın almıştım(!). Neredeyse bütün muhalefetin bu umudu taşıdığı koşullar karşı konulamaz mıydı? Bugünden baktığımda yapmış olduğum hata, hatırı sayılır bir siyasi partiler kalabalığının, aydınların, kitle örgütlerinin de sahibi olduğu hata, benim kişisel duruşumu aklar mı? Yanlış pozisyon alış, bu pozisyona hemen bütün muhaliflerin sarılmış olduğu gerçeği ile temize çekilebilir mi? Kırk yıllık kani olur muydu sani?
CHP, EN BÜYÜK YANILSAMA!
Bu CHP’nin ya da Kılıçdaroğlu’nun hangi özelliğiydi gözümü karartan? Bu CHP, verili sistemin, düzenin, devletin temel sütunu değil miydi? Kılıçdaroğlu hangi özelliği ile partisinin bu temel niteliğinden aykırı bir duruş, sapma umudu verebildi. Ya da CHP.
Seçimlerden önce belli başlı muhalefet partilerini 7,9 şiddetinde bir siyasi deprem bekliyor, diye yazmıştım. YANILMIŞIM, tamamen. HDP hariç deprem meprem yok. HDP’nin umut vaat eden özelliği de bu; politik gelişmelere duyarlı oluşu. Tepeden tırnağa. Onu’da izleyip göreceğiz.
Peki CHP! Hiçbir seviyeden suratı kızarmadı. Utanmadı, seçim sonuçlarının vahametine uygun bir küçük hamle bile yapmadı. Gizli anlaşmalar yapan, gemiyi islamo faşizmin limanına yanaştıran kariyerist siyasetçi kaptan(!) büyük bir pişkinlikle yeni dönemde de gemiyi yönetmeye hazırlanıyor.
Her boydan, her ölçekten liderimsi CHP’liler ‘DEĞİŞİM’ diyorlar. Ama hiçbirisi KK’dan irili ufaklı genel merkeze muhalif olan yeni döneme aday olanlara kadar değişimden ne anladığını açıklamıyor, açıklayamıyor. Belli ki değişimden anladıkları iktidardaysalar durumlarını korumak, değilse iktidara gelmek. Delege çetelesi tutuyorlar. İl ve ilçe kongrelerini titizlikle takip ederek. Geçmişte çok mu farklıydı CHP, hiç değil. Evet CHP’li siyaset yapıcılarının derdi tek kelime ile parti içinde iktidarın hiç olmazsa bir kısmını ele geçirmek ya da elde tutmak. Seçimler mi endişe, yook efendim nerede? Nasıl olsa ‘daha büyük(!) tehlikeye karşı kendisine oy verecek bunun için çalışacak kendi dışındaki SOL var.
İyi ki
AKP-MHP iktidarı var daha büyük tehdit olarak ve bir de bu nedenle kendisi için
çalışmaya ve oy vermeye hazır bir sol var. Bu siyasi manzara da ona yetiyor da
artıyor. ‘ANA Muhalefet olmamız tehlikede mi, hayır, 100/120 vekil garanti mi,
evet. Siz hiç CHP’de anlamlı, memleket sorunlarının bam teline dokunan bir
politik/programatik tartışmaya şahit oldunuz mu? Hadi haksızlık etmeyelim
oluyoruz, ama bu tartışmaların partinin DEVLET PARTİSİ olma özelliğinden toz
kaldırabildiğine şahit oldunuz mu? Daha da önemlisi bu iç tartışmalardan
umutvar mısınız, bir nebze? Ben değilim.
Aslında bu durum, chp dışındaki sol’un CHP kuyrukçuluğu nispetinde üzüntü verici olduğu kadar, CHP içindeki-bir kısmını çeşitli vesilelerle tanıdığım- gerçekten umutsuzca çabalayan demokratlar devrimciler için de üzüntü verici. Onların da bir kısmı solun teklifsiz CHP kuyrukçuluğunun iğvasına mı (!) kapılıyorlar.
ÇÖZÜM MÜ; 70’li yılların dinamizmi. Dışarıdaki Solun kitleselleşmesi, müesses nizamı sarsması, kendi başına bir varlık haline gelmesi. O da ‘yahu şimdi grupçu davranma zamanı değil, daha büyük tehlike/tehdit var, saplantısından kurtulmaya ve özgüçlerine güvenmeye ve onu güçlendirmek için çabalamaya bağlı. Yani bu da, CHP’den çok kendi özgüçlerine güvenmeyle ve umut bağlamayla ilgili. Burnumuzdan kıl aldırmadığımız, emekçi kitlelere yoğunlaştığımız günleri/dönemi özlüyorum. Hani bol seçenekli zamanları(mesela boykot). 'Yahu 70'li yılların şartları mı var ki' diyorsanız, boşa kürek çekmeyeceksiniz, ayağınızı yorganınıza göre uzatacaksınız. Sabırlı, uzun vadeli bir mücadele azmiyle hareket edeceksiniz, bence. Gözünüz, gövdeniz emekçilerde olacak.
Bu hikaye burada bitmez, elbette. Ama bu da bize bağlı.
Ben
yazdım, rahatladım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder