23 Eylül 2018 Pazar

ASLINDA ‘SÖZÜN BİTTİĞİ YER’de BİTTİ!



Farkında mısınız, epey bir süredir bazı tanımlamalar, deyimler, hayret nidaları anlamlarını yitirdi…

Artık ‘sözün bittiği yer’ demiyoruz, diyemiyoruz çünkü, arkamıza dönüp bakıyoruz, farklı zamanlarda ne kadar çok söylemişiz.  Çünkü ‘söz’ çoktan bitti. Artık kendimizi tekrar ediyoruz. Bir çeşit patinaj hali. ‘Söz’ neden bitti? Bu deyimin ifade ettiği anlam sıradanlaştı da ondan. Her gün, her saat ‘söz’le ifade edilemeyecek şeylerle/olaylarla karşılaşıyorsanız ‘sözün bittiği yer’ kavramının da içi boşalıyor. Yani kötülüğün sıradanlaşması hali! Endişelerinizi, korkularınızı, öfkenizi, hülasa duygulanımlarınızı ‘söz’le ifade edemeyeceğiniz çarpıcılıkta olaylarla/tepkilerle neredeyse her saat başı karşılaşıyorsanız artık çaresizce ‘söz’le oyalanıyorsunuz demektir.

'Söz’ ne zaman mı, bitti? Bana sorarsanız Berkin Elvan terörist ilan edildiğinde, annesi yuhalatıldığında! Belki de ‘söz’; bir milli maç sırasında işid bombalarıyla katledilen insanlar anılırken onbinlerin tekbir getirerek, yuhalamaları sırasında bitti. Belki de ‘kitap bombadan daha tehlikeli olabilir’i duyduğumuzda…  Ne bileyim; şehirler bombalanırken olabilir mi? Ya da Taybet ananın cesedi bir hafta yerde yatarken, derin dondurucuda çocuk ceseti saklanırken… Kızılay’da durakta bekleyen ya da mesaileri bitmiş servis otobüsleriyle eve giden insanların bombalarla parçalanmasıyla bitmiş olabilir mi?

Kimilerimiz hayır, ‘söz’; seçilmiş vekiller dokunulmazlıkları kaldırılıp hapse atıldıklarında, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atandığında bitti de diyebilir. Önemi yoktur. ‘söz’ bitmiştir… ‘Kriz mıriz yok’ tepkisini hangi ‘söz’le tasvir edebileceksiniz…
Dikkat ediyor musunuz, neredeyse bir cins kırım diye nitelendirilebilecek kadın cinayetleri karşısında ‘söz’ümüz ne kadar yavanlaştı. Ha keza çocuk istismarları karşısında. Artık uzunca bir süredir haberleri, tartışmaları, açık oturumları izlemiyoruz, neden? ‘Söz’ bitti/değersizleşti de ondan… Gazete tirajları yarı yarıya azaldı. Demek ki ‘yazı’da bitmiş…

‘Bu kadarı da ol(a)maz!’
Piyasa uzmanlarının kullandığı bir deyim vardır; kimi riskleri piyasalar risk/kriz ortaya çıkmadan ‘satın alır’. Bu tür krizler anında borsa, döviz sert tepkiler vermez. Çünkü piyasalar önceden bu durumu öngörmüş ve bu beklenmedik durumu ‘satın almıştır’. 

Soruyorum; bundan sonra bizi ne şaşırtabilir.? ‘Ne kadarı’ ya da ‘ne’ olmaz, olamaz! Siyasi beklentiler anlamında ‘satın almadığımız’ ne kaldı? 

Bakınız, halifelik ve padişahlık ilanı ihtimalini bile ‘satın almış’ bulunuyoruz. Haksız mıyım? Böyle bir durumda ‘şaşkınlığımız’ ne kadar sürer? Kendimizi topyekün bir kanlı savaşın ortasında bulma ihtimalini ‘satın almadık mı’? Böyle bir durumda ‘bu da nereden çıktı’ diyecek durumda mıyız? %60’a varan zamlar, başka deyimle gelirlerimizin birkaç ay içinde %30-40 erimesi… Ne bizi şaşırtabiliyor? ‘Yerli ve milli iktidarımızın selameti ve devletimizin bekası için siyasi partilere de gerek kalmadı’ dense hayretten küçük dilimizi mi, yutacağız?

Yavaş yavaş ısınan bir kazan suyun içindeki kurbağanın gerçekliğin farkına varamayışının yarattığı duyarsızlık  içinde gibiyiz. 'Şaşırma kontenjanımızı' doldurduk...

Evet, ‘söz’ bitti, ‘yazı’ patinaj yapıyor. Şimdi yanyana durmak, bulunduğumuz alanlarda biraradalığımızın verdiği sinerji ile muhalefeti ince ince aşağıdan yukarıya örmek, zamanı… Artık her yer, siyasi kurumlar, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, kooperatifler, sokaklar, mahallelerimiz, apartmanlarımız, kültür-sanat alanları, çevre sorunları, hayvan hakları, çocuk hakları, işyerlerimiz harekete geçmemizi bekleyen alanlar. ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır’ o satıh biraraya geldiğimiz her yerdir. Kısa vadeli başarıların çekimine kapılmadan uzun vadeli bir uğraş olduğunu bilerek…

Cengizhan Güngör

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...