25 Ekim 2023 Çarşamba

100. YIL, HOLDİNGLER, BANKALAR VE REKLAM ŞİRKETLERİ!



Yaklaşık bir haftadır, holdinglerin ve bankaların, basılı ve görsel medyada, Cumhuriyet’in 100. yılıyla ilgili reklamlarına maruz kalıyoruz. Maruz kalıyoruz diyorum; şaşılacak derecede sanki aynı elden çıkmış gibi birbirine benzeyen, içeriksiz, saf hamaset, içi boş bir propagandayla bezenmiş, hiçbir estetik kaygı güdülmeden hazırlanmış müsamerelik kısa filmler ve görseller. Reklam şirketleri sanki yarışa girmişler, kim daha ağlak, kim daha damardan propaganda vodvilleri hazırlayacak diye. Bankalar ve holdingler belli ki keselerinin ağzını açmışlar reklamcı denilen pazarlamacı bezirganlar da kısa günün karı peşinde. Belli ki para büyük, ee tabii ki reklamcılarımız da mebzul miktarda. Düşünce sıradan mı sıradan, kareografi  dökülüyor, oyunculuk belli ki ucuza getirilmiş. Çocuklar, büyükler ağlıyor, bronz büstler öpülüyor, Atam herkesle teker teker zeybek oynuyor, uçaklar yapılıyor, fabrikalar açılıyor, uygun adım ya da uygunsuz adım yürüyoruz, coşkuyla. Bu kez Yalova'daki köşk yürümemiş! Neden bilmem? Sonra bakıyoruz devasa asma köprülerimiz, hani şu ödeme garantili köprülerimiz. Devasa gökdelenlerimiz, binalarımız. Silahlı kuvvetlerimiz, sihalarımız, ihalarımız… Gurur tablomuz,nereden nerelere gelmişiz. Gözlerimiz yaşarıyor.

‘İyi de sanki diğer yıllarda farklı mıydı’ diyenleriniz olacaktır. Haklısınız! Bütün milli bayram ve yıldönümlerinde(!) maruz kaldığımız seviye bu. Yine de sanki 100. yılda eşik atlanmış gibi. Şaşırtıcı olan bu kaba saba, ilkel, içeriksiz kof propagandanın hala alıcısının olması. Aslına bakarsanız alıcısı olup olmadığını bilmiyorum. Benim elimde bir veri yok. Hissiyatım ve sınırlı gözlemim bu filmler/klipler sırasında insanların zap yaptıkları yönünde. Alıcısı varsa da bir dert tabii, olmaması da düşündürtmeli bazılarını değil mi ama. Mesela o koca koca Kurumsal İlişkiler Müdürlerini  vb. Tamam verin ahaliye gazı, yapın propagandanızı da hangi ülkedesiniz be birader? Kişilikler, hikaye ve retorik tanıdık olmasa bu hangi ülke acaba diyeceksiniz. Reklamcı kardeş biliyorum ki, şu ülkeye ilişkin, geçmişine ilişkin bayağı eleştirilerin var. Ciddi eksiklikler, yanlışlar tespit ediyorsun biliyorum, sen ‘bu işlere(!) bakmıyorsun’ diyelim. Okumuyor musun da, duymadın mı, kısacık da olsa geride bıraktığın ömründe görmedin mi? Yoksa gördün, biliyorsun da; ‘ben işime bakarım arkadaş, devletimin büyükleri, müesses nizam, ekmek kapım holdingler, bankalar ne istiyorsa ben ona mı bakarım’ diyorsun? Dimağın durdu, yaratıcılığın yeteneklerin tükendi de iki fırça darbesiyle birazda olsa düşünmeye sevk edici ürünler vermek işine gelmedi mi?

Peki sen coşku ve heyecanla için ürpererek bu filmleri seyreden sevgili komşum; şanlı geçmişini ve atalarını ululuyorsun, tamam, iyi de mahallendeki ilkokul arkadaşın Ester nereye kayboldu. Artin ve Kirkor amcalar buharlaştı mı? Şu popüler diziyi de mi seyretmedin? Dersim’de binlerce (!) eşkıya vardı, devletimiz onları etkisiz hale getirdi, öyle mi? Hapishaneler siyasilerle, gazetecilerle dolu. Anadilde eğitim hakkı edinememiş bir halk var bu coğrafya da. Bu ülkede ücretlilerin %70’i asgari ücretli, asgari ücret 11 bin lira, emekli maaşı 7 bin beşyüz lira. Yoksulluk sınırı 43 bin lira. Açlık sınırı 15 bin lira. Kiralar senin gelirinin 3/5 katı. Kiranı ödeyebildin mi? Bu kaçıncı tahliye emri? Yoksulluk yolsuzluk almış başını gidiyor(mu). Hani şu cumhuriyeti emanet ettiğimiz gençlik şimdi el kapılarında, farkında mısın? Ülke arıyor kendine. 100 yılda geldiğin yer burası.

Kutlanacak bir şey yok demiyorum, kutlama da demiyorum. Kutla tabii ki, ama gaza gelme! Geçmişe karşı sorgulayıcı ol, eleştirel ol, ve ileriye bak. GELECEK ÖNÜNDE, şanlı(!) geçmişinde değil!

Sabrı olan herkes her birini izlesin. Bu kliplerin ve filmlerin. Bana sorarsanız, şu rapçi çocuğun klibini TEK GEÇERİM!!


22 Ekim 2023 Pazar

DKSD'ye VEDA

 




Bu yazıyı okumaya niyetlenen bazı arkadaşlar, sanırım ilk olarak ‘Bu DKSD’de ne ola ki’ diyeceklerdir. Dolayısıyla ilk olarak bu kısaltmanın ne anlama geldiğini izah ederek yazıya başlamak gerek. DKSD, Datça Kültür Sanat Dayanışması adlı bir oluşumun baş harflerini ifade ediyor.  Denilebilir ki; ‘Datça’nın nüfusu nedir ki, oradaki bir oluşum bir yazı konusu olmuş?’ haksız değiller. 25 bin kişilik bir sahil kasabasından ve o kasabanın kültür sanat oluşumundan söz ediyoruz, nihayetinde. Öncelikli olarak altını çizmemiz gereken DKSD’nin Datça sınırlarının ötesinde özellikle kültür sanat insanları arasında anlamlı bir tanınırlılık, bilinirlik düzeyine ulaşmış olması. Bu nokta önemli. DKSD’nin Datça’nın sınırları dışına taşan bilinirliliği ‘Can Yücel Kültür ve Sanat Festivali’ni yıllar sonra yeniden ayağa kaldırmış olması denilebilir. DKSD büyük ustanın adına düzenlenen bu festivali 4 kez gerçekleştirdi… Amatör bir ruhla, imece ile kültür ve sanat insanlarının karşılıksız emeğine yaslanarak, DKSD’liler tarafından. Ayrıca 6 yılda yüzlerce etkinlik, binlerce izleyici. Bu yazıyı motive eden ikinci tali/önemsiz unsur ise 6 yıldır(kuruluşundan beri) gönüllüsü olduğum DKSD’ye veda etme zamanının gelmiş olması.

Evet, DKSD 2017 yılının sonbahar aylarında, Datça’da yaşayan 65 kültür sanat insanının bir araya gelişi ile vücut buldu. Bu insanlar Datça’nın ülke çapında hızla ilgi odağı haline gelmesi, genişlemesi, büyümesi ve dolayısıyla yoz kültür ve sanat etkinliklerinin uç vermesine karşı  bir odak oluşturma ihtiyacı duymuşlardı. Uzun süren tartışmalar sonucu DKSD’nin ilkeleri ortaya çıktı, karar altına alındı. Politik duruşu, felsefi altyapısı şekilendirildi. İktidarlardan, muktedirlerden bağımsız, muhalif, özgürlükçü, demokratik yapısı bu süreçte belirlendi. Politik organizmalara eşit mesafede olacağız dedik. Kalıplara sıkıştırılmış, alışılmışı taklit eden bir yapıdan kaçınıldı. Hiyerarşi reddedildi, yönetim kurulları, kongreler, delegeler, oylamalar…vb. alışılmış uygulamalar kabul görmedi. Bir tüzel kişilik edinme çabası rağbet görmedi. Bu çerçevede DKSD ‘inisiyatif’ olarak yola çıktı ve yoluna öyle devam ediyor. DKSD’ye dahil olmak, DKSD gönüllüsü olmak için toplantılara katılmanız ve işlerin bir yerinden tutmanız yeterli. Yani elinizi taşın altına koymanız.

İnanmayacaksınız(ilk duyan şaşkınlıkla karşılıyor) DKSD bir mekana da sahip değil. Yani yersiz, yurtsuz. Kahve köşelerinde(keyifle) toplanılıyor, 6 yıl sonra hala. Olur a, bir çardak altında denk gelirseniz teklifsiz bir sandalye çekip baş köşeye oturabilirsiniz. Katkı koymak ve koşturmaya hazır olmak tek şart. Ne girişiniz şarta bağlı, ne ‘artık bir katkı koyamayacağım, ben ayrılıyorum’ deyip çekip gitmeniz. Sizden beklenen ne mi; DKSD’nin ilkelerini kabul etmeniz, toplantılarına katılmanız, fikir ve projelerinizi masaya koymanız ve terlemeniz.

Kişisel görünürlüklerimize, hırslarımıza esir olmadık. Yaparken keyif almamız, mutlu olmamız yeterliydi. Amatör ruhumuzun üstüne titizlendik. Profesyonel kimlikleri olan arkadaşlarımız bu özelliklerini bir üstünlük vesilesi olarak, bir baskı unsuru olarak öne çıkarmadı. Parayla pulla işimiz olmaz dedik, bu toprakların kadim geleneği imeceyi temel aldık. Hiçbir etkinliğimiz ücretli olmadı. Sanatçılarımızın ‘iyi şeyler yapma’ arzusuna ve fedakarlığına hep inandık. Nereden FON buluruz telaşına kapılmadık. PROJE kovalar duruma düşmeyeceğiz dedik. Olur da fon edinirsek hiçbir DKSD gönüllüsü ve onun yakınları bu fonların, projelerin sağladığı maddi olanaklardan yararlanamaz dedik. Kolektif düşündük, karar aldık eyledik ve kolektif dayanışmadan hiç vazgeçmedik. Sözümüzü sakınmadık, işten kaçmadık, pencereden seyreder duruma düşmedik.

Gerçekte olmayan koltukların da bağımlılık yaratacağı, bürokratizme yolaçacağı kaygısıyla belirli peryotlarda yenilenme ve taze kan ihtiyacına cevap vermemiz gerektiğini düşünmüştük. Koordinasyon kurulumuz tamamen yenilendi. Gönüllü olarak ayrıldık, yeni gönüllülerle DKSD yeni döneme taze bir heyecan ve coşkuyla devam ediyor. 

Onlar yüksünmeden sandalye taşımaya, pankart asmaya, afiş yapıştırmaya özetle terlemeye hazırlar.

Unutmadan, DKSD aynı zamanda, Datça Demokrasi Platformu'nun bir bileşeni.

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...