Lafı dolandırmadan baştan söyleyelim; referandum süreci ve sonucunda alınacak ‘hayır’ zaferiyle
diktatörlük inşası çabalarına amansız bir darbe indirmek mümkündür. Koşullar
bir çok bakımdan demokratik muhalefet ve sürdürülecek ‘hayır kampanyası’ için
elverişli imkanlar sunmaktadır.
-Saray iktidarının cazibe/çekim alanı-hele 2010 referandumu ile karşılaştırıldığında da görüleceği üzere- büyük ölçüde reisinin karizmasının sınırlarına kadar gerilemiştir. ‘Mezardaki ölüyü oy vermeye’ çağıran cemaat desteği tamamen ortadan kalkmış-kanlı bıçaklı hale gelinmiş-; yola birlikte çıkılan bütün ‘dava arkadaşları’ Gül, Davutoğlu, Arınç son derece nezaketsiz bir şekilde tasfiye edilmişlerdir. Etraflarında neredeyse mili görüşçü kalmamış, ‘sonradan olma-başlıca yetenekleri çıkar gözetmek olan muhteris ve etik değerleri sıfırlanmış-dava arkadaşları’ tarafından kuşatılmışlardır. Oy açısından anlamlı bir sayıya tekabül etmese bile moral ve politik olarak önemli sayılabiecek liberal ‘yetmez ama evet’ desteği de artık yoktur.
-Yandaş kalemşörler de artık birbirlerine küfür edecek
noktalara sürüklenmişler ve ciddi bir yarılmanın içine düşmüşlerdir. Suriye, İsrail
ve bir çok temel politikalarda yaşanan 'u' dönüşleri AKP’li entelijansiyanın
anlamlı bir kısmını ciddi tereddütlere
sürüklemiştir. Bu yarılmanın bir
tarafında Gül ve Davutoğlu’nun gölgesini görmek pekala mümkündür. Saik ne
olursa olsun bu yarılma ‘tek adamlık’ hülyası için-henüz bütün çıplaklığı ile
açığa vurulmamış olsa da içten içe bir kaynamaya işaret etmekte-ciddi bir zaaf
oluşturmaktadır. Görünen ve hissedilen
odur ki olup bitenler, yaşanan tasfiyeler AKP kamuoyunda içten içe bir
rahatsızlık yaratmıştır. Ve daha da önemlisi AKP seçmeninin parlamentodaki gibi
‘açık oyla marke edilmesi de’ artık mümkün değildir.
-Başta kimi muktedir etrafındaki siyasiler olmak üzere bazı
kalemşörler referandumun başarısı üzerinde ‘pek de rahat olunmaması’ gerektiğini dile getirerek sonucun başka türlü tezahür edebileceği noktasındaki
endişelerini de dile getirir olmuşlardır. Türkeş; ‘bir seçim sonucunda %40’la
tek başınıza iktidar olarak başarı kazanmış olursunuz, ancak referandumda %49’da
oy alsanız yenilmiş olursunuz’ diyerek kendilerini bekleyen tehlikeyi açığa
vurmuştur. En son başbakanın da referandum tarihi konusundaki ‘aceleye’ kulislerde
dikkat çektiği basına yansımıştır.
-AKP kurmayları ve saray da özellikle MHP seçmenine ne kadar
güvenebileceklerinden emin değillerdir. Görünen odur ki, MHP seçmeni Bahçeli yönetiminin
arkasında milletvekilleri gibi hizaya girecek değillerdir.
-Kamuda, akademide, eğitim teşkilatında, yargıda yapılan
hiçbir ahlaki, insani ve hukuki ölçü tanımayan on binlerce kişinin işinden
gücünden edilmesine ve bir ekmeğe muhtaç hale getirilmesine yol açan torba-tasfiyelerin
yarattığı rahatsızlığın da saray hayalleri için bir engel yaratacağı hesaba
katılmalıdır.
-Gazeteci tutuklamaları, siyasilere yönelik baskılar,
yüzlerce TV, radyo ve yayın organı ve stk’nın kapatılmasına yönelik KHK’lar,
HDP milletvekillerinin içeri atılması, Kürt il ve ilçelerinin yıkımı; eğitim
müfredatı ve teşkilatında yapılan/yapılması düşünülen değişiklikler, seküler yaşamın giderek ve adım
adım ortadan kaldırılması yönünde yaşam biçimlerine yönelik müdahaleler, işçi
mücadelelerine yönelik baskılar ve grev yasakları demokratik muhalefetin bütünleşmesi
için elverişli bir zemin yaratmaktadır.
-Ekonomik kriz hızla tırmanmaktadır. Kriz göstergeleri döviz
patlamalarıyla iş dünyasının giderek genişleyen kesimlerini batmanın eşiğine
getirmiştir. Alım gücü hızla düşmekte, kredi borcuna mahkum edilmiş vatandaş geleceğinden
endişe etmektedir.
ÖYLEYSE,
-İlk yapılması gereken ‘bittik-yandık’ haleti ruhiyesinden/karamsarlığından
sıyrılmış olmak gerekir. İnanmak gerekir, İnanmak yolun yarısıdır. İlk
defa-uzun süredir- muhalefetin bir bütün olarak ‘hayır kampanyası’ etrafında
güçlerini birleştirmeleri için bir fırsat doğmuştur. CHP, HDP, demokratik-sosyalist
muhalefet, liberal aydınlar, ‘Saadet’ seçmeni, MHP seçmeni, endişeli-güvensiz AKP
seçmeni, son dönemin vahşi politikalarıyla yaratılmış geniş mağdur ve
memnuniyetsiz kesimler bu kampanyanın başarıya imkan verecek olan geniş
zeminini teşkil etmektedir.
-İkincisi; ‘‘hayır’ çıksa ne olur ki, zaten müthiş yetkileri
var, ne değişecek’ tutumu eğer altedilemezse demokratik muhalefetin en önemli
zaaflarından biri olacaktır. Oysa çok açıktır ki, ‘hayır sonucu’ diktatoryal
sürecin inşasında amansız bir kırılma yaratarak demokratik inisiyatifin yeniden
özgüven ve inisiyatif kazanmasına yol açacaktır. Saray için tabii ki tam tersi
sonuçlar üretecektir.
-Sadece HAYIR sloganı etrafında birleşmiş güçler olarak,
politik ve örgütsel aidiyetlerden sıyrılarak klasik/ilk akla gelen eylem
biçimlerinin ve dilin ötesinde bir renkli, yaratıcı eylemler kuşağı organize
edilmeli, birleştirici bir dil tutturulmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder