15 Temmuz 2017 Cumartesi

MAAZALLAH 15 TEMMUZ BAŞARILI OLSAYDI… TAMAM DA...

Üstündeki kalın bir sır perdesini ve yanıtlanmayan, daha doğrusu yanıtlanmak istenmeyen bir çok soruyu  bir ön kabul olarak görüp ve fakat bu yazı dolayımıyla bir kenara koyarak bazı çıkarsamalar yapabiliriz.

Fetullahçı çetenin 15 Temmuz darbe girişimi başarısız oldu. Yaşadığımız 3,5 başarılı(!) darbe deneyimlerinden yola çıkarak, eğer 15 Temmuzcular başarılı olsalardı, ‘olacaklar’ konusunda bir takım tahminler de bulunabiliriz;

-İlk iş olarak ‘memleketin huzur ve sükununu’ sağlamak  ve ‘kardeş kavgasını engellemek’-geçmiş örneklerden hatırlıyoruz- üzere OHAL ilan edilecekti.
-Bütün uluslar arası ve ikili anlaşmalara riayet ve dahil olunan iuluslar arası organizasyonlara sadakat teyid edilecekti.
-Cemaat yandaşı yayın organları ve hatta merkez medya darbeyi selamlayacak ve yayınlarıyla topluma hiza vereceklerdi.
-Siyaset tatil edilecek. belki de bütün siyasi partiler kapatılacak, kukla bir atanmış parlamento oluşturulacaktı.
-TSK içinde ve MİT‘de cemaatçi olmayan ya da biat etmeyen kadrolar hızla ve topluca tasfiye edilecekti.
-Darbecilerin muarızı iktidar partisi yöneticileri başta olmak üzere, siyasetçiler hapse atılacak, belki de HDP ve sosyalist partiler, ve dahi parlamento kapatılacaktı.
-Başta Kürt medyası, STK’ları, belediyeleri tasfiye edilecek, kanaat önderleri tutuklanacak,  devrimci- demokratik medya kuruluşları, meslek kuruluşları kapatılacak ya da yayınları üzerinde yoğun bir sansür uygulanacaktı.
-Her türlü toplantı, yürüyüş, gösteri ve özellikle grevler yasaklanacak, Kürt siyasi hareketi başta olmak üzere bütün sosyalist ve muhalif önderler, gazeteciler baskı altına alınacak ya da tutuklanacaktı.
-Zaten ele geçirilmiş yargı, ergenekon, balyoz ve KCK davalarında pek çok örneğine şahit olduğumuz gibi uydurma ve sahte delillerle, göstermelik mahkemelerle muhalif demokratik potansiyeli dağıtma ve hapse tıkma misyonunu üstlenecekti.  ‘İç ve dış düşmanlar ve ajan faaliyeti’ başlıca suçlama konuları olacak ve tasfiye gerekçeleri haline gelecekti.
-Kamu kurumları ve üniversitelerden büyük çaplı tasfiyeler yapılacak yerlerine kendi-cemaat- kadroları yerleştirilecekti.
-Cemaat yanlısı holding ve şirketler ihaleleri sırtlamaya, kayırılmaya, kollanmaya kaldıkları yerden devam edeceklerdi.  
-Darbecilerin mensup olduğu cemaatin ideolojik referansları hesaba katılırsa; AKP’nin islamı temsil etmediği ve hatta islamı yozlaştırdığı ve yanlış tanıttığı iddiaları üzerinden yeni bir dindar nesil yerleştirme ve devleti İslami çerçevede yeniden düzenleme faaliyetine hız verilecekti.

BAŞARILI OLMADI…
İyi ki de… 

Ancak bir yıl sonrasında vardığımız noktayı ve yaşadığımız gerçekliği-tahminler ve varsayımlar olarak değil-olgular olarak değerlendirirsek;

-Hemen OHAL ilan edildi ve her üç ayda bir uzatılmaya devam ediliyor.
-Memleket OHAL KHK’ları ile yönetiliyor. Bu KHK’lar a itiraz mümkün değil. KHK’larla onbinlerce emniyet, TSK , yargı ve sivil bürokrasi mensubu işlerinden edildi. Ha keza sıradan memurlar, öğretmenler sokağa atıldı. KHK tasfiyelerinin hedeflerinden biri de üniversiteler oldu. Binlerce öğretim üyesi-siyasi görüşleri ve eğilimleri ne olursa olsun, sırf muhalif kimlikleri ya da biat etmemeleri nedeniyle kıyıma uğradılar.
-KHK’lar, OHAL ilan edilmesinin gerekçeleriyle alakalı olmayan birçok alanda sorumsuzca kullanılıyor. Medyada, yerel yönetimlerin kayyım atanarak seçilmişlerden atanmışlara devrinde, iş hayatının onlarca şirkete kayyım atanarak yeniden düzenlenmesinde. bir çok dev kamu iktisadi kurumunun Türkiye varlık Fonu oluşturularak bu fona devredilmesinde, örneğin.
-OHAL altında gerçekleştirilen referandumla tek adam yönetimi inşasının yolu açıldı. OHAL dayanaklı KHK’larla yönetim pratiği parlamentoyu kısır ve sonuçsuz tartışmaların yapıldığı göstermelik bir platform haline getirdi. Parlamento bir köşeye itildi.
-Üçüncü büyük partinin iki eş başkanı dahil 12 milletvekili ve bir ana muhalefet partisi milletvekili çok su kaldırır gerekçelerle hapse atıldı ve aylardır duruşma gününü bekliyorlar. Ana muhalefet partisinin başkanı ve siyasileri dahi en üst makamdan hergün tehdit edilerek siyasi hayatlarını sürdürebiliyorlar. Siyaset seçilmişler açısından bile bir risk alanı haline getirilerek tekel altına alınmaya çalışılıyor.
-Üçüncü büyük partinin seçilmiş yöneticilerinin bulunduğu belediyelerinin başına kayyım atandı. Ve bir çoğu hapiste.  Binlerce üyesi gözaltına alındı, önemli bir kısmı tutuklu.
-Kürt illerinde yerel yayın organları, çocuk tv’leri dahil, STK’lar, belediyelerin kültür, sosyal hizmet ve kadınlara ve gençlere hizmet veren merkezleri kapatıldı.
-En büyüğünden en küçüğüne muhalif medya organlarının tanınmış köşe yazarları ve yöneticileri ve 150’yi aşkın gazeteci sudan sebeplerle tutuklandı.  Aylardır duruşma bekliyorlar… Merkez Medyaya ve yöneticilerine diz çöktürüldü.
-Yandaş şirketler iktidarın koruması ve kollaması altında pervasızca palazlanmaya devam ediyorlar.
-Grevler-CB’nin da açıkca ifade ettiği gibi OHAL sayesinde ve onun kararnameleriyle yasaklanıyor. Grev yapmak artık olanaklı olmaktan çıkarıldı. Hak aramak ise ister bireysel, ister birlikte büyük riskler almayı gerektiriyor., artık.
-Yargı kadrolaşması Beştepe iktidarı açısından tamamlanmış gibi. Mahkeme kararları artık mahkemelerde alınmıyor. Yine uydurma ve sahte deliller, yine keyfi  tutuklamalar, mesnetsiz iddianameler.
-Dindar ve kindar nesil yetiştirme amacı eğitim alanında yapılan düzenlemelerle, devletin ve kurumlarının dinsel referanslarla yeniden düzenlemesi dolu dizgin sürdürülüyor.  
-Memleket bölgesel çatışmaların hemen kıyısında, savaş felaketlerine savrulma potansiyeli  taşıyan, her an fiyaskoyla sonuçlanan dış politika oyunlarıyla tehlikeli sularda dolaşıyor.

Ve ne üzücüdür ki, sadece haksız yere atıldıkları işlerine dönebilmek için açlık grevi yapan iki eğitimci Nuriye ve Semih 129. günde ölüme biraz daha yakınlar…

Başka söze ya da kıssadan hisseye gerek var mı? Başka bir deyimle bu seksen milyonluk ülke, 15 Temmuz darbecilerine de, bu zalim dikta heveslilerine de layık mıdır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...