Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyecek olursak bu ilişkiyi ‘ne onunla ne de onsuz olma hali’ diye tanımlayabiliriz. Biraz ‘saplantılı’, biraz ‘öfkeli’(!) Bu anlamda marazi(!) Bu boyutuyla bu ilişkinin analizi aynı zamanda psikolojinin konusu. Burada da bize söz düşmez.
Kimi sosyalist kesimlere bakarsanız ‘burjuvazinin
reformcu’ partisi. ‘Büyük burjuvazinin yedek lastiği’dir. ‘Reformcu’ sıfatına
takılmayın, ‘reformculuk’ biz de olumlu çağrışım yapmaz. Hatta kimi zamanlarda
‘karşı-devrimcilikten’ daha fazla sakınılması gereken bir hastalığa işaret
etmiştir. Hadi abartmayalım pek bir farkları yoktur, en azından. Kızarız,
öfkeleniriz, suçlarız. Onunla birlikte anılmaktan da ödümüz kopar,
devrimciliğimize halel geleceğini düşünürüz. Bu net karşı duruşlu kesimler açısından
bile araçsal olarak CHP’nin işlevsel olduğu inkar edilemez.
Diğer sosyalist gelenekler için ise CHP ile ilişkilerinin
daha şekilsiz, daha geçişken, daha belirsiz olduğu söylenebilir.
Özetle sosyalist cenah açısından genelde özgüven sahibi,
kendinden emin, soğukkanlı bir ilişki değildir bu? Öfke ile abartılı beklentiler
arasında git-gelli duygusal bir ilişki.
Sosyalist solla CHP arasındaki bu duygusal(!) ilişkinin ya
da sosyalist soldaki CHP’ye ilişkin kafa karışıklığının temel nedenlerinden
biri sosyalist soldaki ‘kemalist’ damardır. Kemalist damarın gücü o sosyalist
odağın CHP karşısındaki tutumunu etkilemektedir. İster CHP’nin yeterince ‘kemalist’
olmaması eleştirisinde olsun, isterse
hayırhah/antenleri özel olarak CHP’ye endeksli bir tutum izleyenler bakımından
olsun, isterse de CHP karşıtlığı temelinde bir konumlanış içerisinde olsunlar
sosyalist sol; ya abartılı beklentilerini karşılayamaması halinde öfke krizine
sürüklenmekte ya da ona sırtını dönmektedir. Ancak bir sosyalist odaktaki ‘kemalist’
damarın görece güçlülüğü illa o odağın CHP’ye daha sempatik bir yaklaşım
içerisinde olduğu gerçeğini üretmiyor. Hatta çoğu zaman benzerliklerin çokluğu
aynı kutupların birbirini itmesindeki gibi bir tepkisellik doğuruyor. Ama
spektrum aynı; Kemalizm!
OYSA CHP…
CHP ise devlet kurucusu partinin bütün özelliklerini
taşır. Öncelikleri vardır. Kurucu babaların 1923 toplumsal sözleşmesinin yılmaz
bekçisi, devletin bekasının teminatıdır. Tabii ki zamanın, yüz yıllık bu
partinin üzerinden toz bile kaldıramadığını iddia etmek mümkün değildir. CHP ne
30’lu yılların, ne de 50’li, 60’lı yılların CHP’sidir. Özellikle 60’lı yılların
sonu ve 70’li yılların başı CHP’deki önemli değişim rüzgarına damgasını vurur.
Öğrenci gençlik hareketleri, işçi grevleri, üretici eylemlilikleri, TİP’in
parlamentoya girişi, ezcümle köklü toplumsal uyanış, CHP’de köklü bir yönetim
değişikliği ile birlikte ‘ortanın soluna’ dümen kırılmasına yol açmıştır.
CHP bir devlet kurucusu partidir, evet! Ancak, ne kendisi
çok uzun yıllardır iktidardadır, ne de son 10 yıldır devlet onun kurduğu
devlettir. Esaslarını oluşturduğu, daha doğru bir ifadeyle devletin esaslarını
oluşturan kurucu babaların kurduğu CHP’nin artık ‘devletini’ kaybettiğini
bilincine çıkarması gerekmektedir. İki arada bir derededir. Bir geçiş
dönemindedir. Bünyesinde barındırdığı milyonlarca iyi eğitimli, sola açık ilerici
insanlar ve modern-kentli özelliği bu geçiş döneminden yeni dönemin
özelliklerine uygun bir dönüşümle çıkabileceğinin potansiyellerini ifade
etmektedir. Ve bunun işaretleri de vardır.
Ancak, CHP açısından bu olumlu dönüşümün sağlanabilmesinin önünde ciddi kısıtlar da vardır. Öncelikli olarak yoğun, üretimden kaynaklı kitlesel-toplumsal hareketliliğin olmaması önemli bir handikaptır. Ha keza ve bununla bağlantılı olarak sosyalist solun görece güçsüzlüğü diğer bir handikaptır. Kendi dışındaki solun-60’ların TİP’i ve sosyalist hareketliliğini düşünün’- güçlenmesi CHP’nin de sola kaymasına neden olmaktadır. Her ne kadar ‘sosyal demokrat’ bir kimlik iddiasında olsa da ne kişisel tarihi-ortaya çıkış koşulları- bakımından, ne de bu ülke, CHP’nin dayanabileceği bir sosyal taban anlamında işçi aristokrasisine sahiptir. Geçmişten miras ideolojik referanslarının ürettiği kısıtlar da cabası, tabii ki!
BU BAKIMDAN…
Sosyalist sol olarak başta Kürt meselesi ve demokratik
hassasiyetler bakımından CHP’yi yapıcı bir eleştiriye-her zaman ve net bir
şekilde- tabii tutarken; geldiği yerden daha ileriye çekmenin yollarını
aramalıyız. Bu ‘adalet yürüyüşü’ muhalefetin parlamentonun kısır
koridorlarından sokağa taşınması anlamında çok önemli bir gelişmedir…
Her şey bir kenara biz sosyalistler olarak bu
sevgi-nefret ilişkisi sarmalından kurtulmalı ve kendi işimize
bakmalıyız.
Bu satırlar aynı zamanda
bir özeleştiri olarak okunmalıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder