MHP ittifakının BEŞTEPE’ye iyi gelmediği belli. Bir can simidi
olarak sarılınan ittifak, Beştepe iktidarının da sonunu getireceğe benzer. Daha
önceki seçim kampanyalarında sınırlı bir biçimde gözlenen ve fakat ilk kez 1
Kasım 2015 seçimlerine yönelik yürütülen kampanya içeriğinde görülen bariz
içerik değişikliği, 31 Mart seçimlerine yönelik olarak tavan yapmış görünüyor.
Bu sürecin basit bir biçimde kampanya temalarının değişmesi/uyarlanması
olarak algılanması yanlış olur. İçerikleri belirleyen TÜRK-İSLAM sentezi
temelinde bir stratejik ortaklık oluşturan müttefiklerin seçmek zorunda kaldıkları yolla ilgilidir. Beştepe
iktidarı MHP şahsında geleneksel derin/sığ devlet aklı ile bütünleşmiş
görünüyor. İlginç olan, bu ittifakın küçük ortağının ideolojisi ve söyleminin
Beştepe iktidarını da bütünüyle teslim almış olmasıdır. Küçük ortak egemenlerin
istedikleri türde bir rejim inşa etmelerinin önünü hevesle açarken yeni
ittifakın ideolojisi ve söylemini belirler hale gelmektedir.
Cumhur Ittifakının(iktidarın) kampanyasının içeriğinde; geleceğe
dair umut verici, pozitif, yapıcı hiçbir unsur yok. Vaat de yok, proje de...
Tam tersine korku, kaygı, endişe üretmek kampanyanın
temel unsurları. Halka refah içerisinde, yeni bir yaşam vaad etme
iddiası taşımayan bu kampanya bölücü, ayrıştırıcı, korku yayıcı bir içerikle,
vatandaşta ülkenin varlığının dış ve iç düşmanlar tarafından tehdit altında olduğu
izlenimini yaratmaya çalışmaktadır. Temel
propaganda unsurunu memleketin 'beka'sının tehlike içinde olduğu iddiası
oluşturuyor. İktidar yanlısı anketçiler iktidar
seçmenlerinin bile bu iddiayı inandırıcı bulmadığını söylüyor. Yaşı müsait
olanların kolaylıkla hatırlayacakları gibi soğuk savaşın sürdüğü 12 Mart/12
Eylül dönemlerinin kampanya içeriklerinin aktörler değiştirilerek kötü bir
versiyonunun sahneye konduğu görülüyor.
Propaganda unsurları bu negatif içerikle o
kadar zorlanıyor ki; memleketin yarısı ‘zillet ittifakı’ adı altında düşmanlaştırılıyor,
altı milyon oy almış bir partinin mensuplarının memleketten defolmaları talep
edilebiliyor. Kendilerine oy verilmesi halinde ‘cennetin’ garanti olduğu
iddiaları bile dile getirilebiliyor. Yedi düvelin ülkemizi kıskandığı
iddialarıyla, ülkemizin son derece ciddi bir beka tehlikesiyle karşı karşıya
olduğu aynı cümlede ifade edilebiliyor. Yandaş basının yalan haberlerle teşvik
ettiği ve körüklediği kampanya dozunu artırarak devam ediyor. Yazılı ve görsel
medya organları ezici bir çoğunlukla cumhur ittifakının kürsüsü durumunda.
Bu kampanyanın bir diğer belirgin özelliği de
ülkenin 3. Büyük partisinin hedef tahtasına konularak sürdürülmesi. Ana
Muhalefet Partisi ve diğer muhalefet odağı İYİ Parti, HDP üzerinden ve onunla
ilişki kurularak yıpratılmaya çalışılıyor. Onlarca milletvekili olan bu partinin
üyelerinin ve aktivistlerinin sık sık ve büyük ölçekte gözaltına alınmaları,
tutuklanmaları, sesinin medyaya yansıtılmaması bu kampanyanın diğer bir görünen
yüzü.
Kimi söylemlerin ters teptiği fark edilmiş olacak ki, kampanyanın sözcüleri ‘ben öyle demedim, sözlerim çarpıtıldı, yanlış anlaşıldım…vbg’ açıklamalar yapmak ihtiyacı duyuyorlar.
Genel karakteristikleri bu olan cumhur ittifakı
kampanyasının oluşturucularının, belirleyicilerinin ve nihayetinde
yürütücülerinin gelecekten emin, özgüvenli oldukları söylenemez, kuşkusuz. Tam
tersine onlar iktidarları için kaygılılar ve gelecekten bu şartlar dahilinde
umutsuzlar. Ve bu nedenledir ki, benzini biten araba gibi kendilerini yokuş
aşağı bırakmış gibiler. Öyle ya da böyle seçim kampanyasını yapıcı, pozitif, müreffeh
bir gelecek vaadi…vb unsurlar temeline oturt(a)madıysanız, ciddi bir zaaf
içinde olduğunuz su götürmez.
31 MART ve SONRASI
Kuşkusuz 31 Mart seçimleri, ‘yerel’ seçimler
olmak hasebiyle iktidarın yapısını belirleyecek bir özellik taşımıyor. Dolayısıyla
Beştepe iktidarı gidebileceği yere kadar gidecek. Kimi çevrelerde, iktidarın 31
Mart seçimlerinde ciddi bir oy gerilemesi yaşayarak ve hatta iki büyük şehirde belediyeleri
kaybederek büyük bir yara alacağı beklentisi var. Bu iyimser beklentilerin kimi
anketler(!) tarafından beslenen bir temeli de var. Ayrıca yukarıda ana
hatlarıyla belirlenen iktidarın kuvvetli ‘tükenmişlik sendromları’ gösteriyor
olması da iyimserlik etkenleri. Bu iyimserliğe 31 Mart’tan sonra AKP içinden
yeni bir parti doğacağı ve hatta en az 50 milletvekili ile AKP’yi böleceği
iddiaları/haberleri-zamanlama manidar- eşlik ediyor.
Ancak bu iyimser beklentiler iktidarın benzeri
geçmişte yaşanmış obstrüksiyonlarına/çelmelerine(sandık oyunları, bahçeye
helikopter inmesi) ne kadar dayanıklı/öngörülü, bilemiyoruz. Başka bir deyimle
iktidarın bu tür kaygılardan(?) büyük ölçüde sıyrılmış olsalar da demokratik
meşruiyet sınırları içinde kalacağı pek belirsiz. İşaretler ‘ya iktidar, ya
tufan’ tercihine yönelecekler gibi görünüyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder