29 Kasım 2014 Cumartesi

Etyen Mahçupyan'ın sefaleti… Normlar mı? Gerçekler mi?

Etyen Mahçupyan'ın sefaleti… Normlar mı? Gerçekler mi?POLİTİKA
2,0
    
26.11.2014
Rahmetli annem sık sık 'Allah kimseyi bu duruma düşürmesin' derdi. Dün akşam Şirin Payzın Davutoğlu'nun başdanışmanı Etyen Mahcupyan'la kapsamlı ve son derece etkili bir röportaj yaptı. İzlerken annemin yukarda ifade ettiğim sözleri aklıma geldi. Bir yandan öfke duydum, diğer yandan 'insan kendini bu duruma düşürmemeli' diye hayıflandım. Müthiş entelektüel, ünlü liberal demokrat Mahcupyan 'mahcupluğunu(!) üzerinden sıyırmış atmış ve  olanca açıklığıyla reel politikerliğe ve yalın gerçekçiliğe soyunmuş. Diyebilirsiniz ki, kardeşim bunu idrak etmek için onun Davutoğlu'nun başdanışmanı olduğunu hatırlaman yetmez miydi? Ne diye kendini bir saat sıkıntıya soktun ki? Haklı olabilirsiniz, Ancak şunu ifade edeyim ki, pür dikkat izlediğim röportajda hem AKP iktidarının çeşitli durumlara ilişkin tavır alışlarının kodlarını anlama imkanına kavuştum-ya da öyle sanıyorum-, hem de bir entelektüelin şahsında 'liberalizmin' hazin sonuna tanıklık ettim. Az kazanç değildi, doğrusu.
Şirin Payzın soruyor; 'tapeler, 17 Aralık ve 25 Şubat soruşturmaları sizi hiç tereddüde sevketmedi mi, iddiaların doğru olabileceğinden hiç mi kuşku duymuyorsunuz?' Mahcupyan diyor ki; 'aslına bakarsanız benim kadar AKP seçmeninin de çeşitli kaygıları var. Eğer 17 Aralık'la kalsaydı bir çok şey daha çabuk  halledilebilirdi. Ancak 25 Aralık zihinlerde Erdoğan'sız bir siyasi hayatın dizayn edilmekte  olduğu kanaatini kuvvetlendirdi ve buna karşı durulmalıydı'. Açıkca görüldüğü üzere Mahcupyan hangi ağırlıkta olursa olsun iddialardan çok, iddiaların muhatabı olan Erdoğan'ın ve AKP'nin siyasi kariyeri için kaygı duyuyor.
Şirin Payzın yine soruyor; 'bu kapışmada AKP'nin Balyoz ve Ergenekon davaları ile tasfiyeye çabaladığı eski rejimin güçleriyle ittifak aradığı ve yer yer gerçekleştirdiği iddia ediliyor, ne dersiniz?' Mahcupyan diyor ki; 'Bu bir siyasi gerçeklik ve gelişmelere bu açıdan bakmalıyız. Bir siyasi aktörü hedef aldıysanız, diğer siyasi aktörlerle ittifaklar zorunlu olabilir.' Davutoğlu'nun başdanışmanının ağzından, rafine bir ifadeyle aslında olayın darbeciliğe ve darbelere karşı mücadeleyle ilgisi olmadığının, bütün meselenin  Erdoğan ve AKP iktidarının selameti olduğunun açık bir ifadesi değil mi?
Şirin Payzın yine soruyor; 'hazırlanan torba yasa paketinde anti-demokratik maddelerin olduğu, güvenlik kaygısıyla otoriter bir tek adam yönetimine yönelindiği muhalefet tarafından ifade ediliyor, siz ne düşünüyorsunuz?' Mahcupyan diyor ki; 'Bu kıyasıya bir kavga. Meseleye normatif olarak bakamazsınız. Batılı hukuk normlarıyla bakamazsınız.' 'Yok artık mı' diyorsunuz? Maalesef bu kadarı da 'var artık'. Görüldüğü üzere başdanışmanımız 'kavgada yumruk sayılmayacağının' ayırdında. Önemli olanın 'düşmanı' tepelemek olduğunu ve bu yolda her şeyin mübah olduğunu bilince çıkarmış.
Şirin Payzın devam ediyor; 'Alevi açılımı adı altında çok kolaylıkla atılabilecek adımlar varken, bunların sürekli erteleniyor olmasının nedeni nedir?' Hazret cevap veriyor; 'Siyasetin gerçekliği açısından meseleye bakmalıyız. Hükümet ve Erdoğan seçime kilitlenmiş durumda. Yapılacak en küçük bir hata seçimde %4'lük bir kayba yol açar ki, bu da göze alınabilecek bir kayıp değil.' Bu sözlerin tercümeye ihtiyacı var mı? Böyle bir ukalalığa girişmeyi son derece gereksiz buluyorum.
Şirin Payzın sormadan edemedi; 'Afedersiniz Ermeni dediler, sözleri sizi etkilemedi mi?'.  Muhterem, 'sözlere takılmamak lazım, o kadar da olumlu şeyler söylendi ki', diye cevaplandırdı. Kızarmayan bir yüz.
Şirin Payzın bıkmıyor; 'iyi de biz bu kavganın bittiğini paralelin tepelendiğini nasıl anlayacağız. Ne olacak da anlayacağız, herkes kendisine bir düşman yaratarak ayakta kalmaya ve yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmıyor mu?' Çok güzel soru değil mi? Mahcupyan bu soruyu entelektüel gevezelikle savuşturuyor. Öyle ya, bürün muktedirler yaptıkları 'gerçekçi' uygulamaları ve 'tedbirleri' bir tehlikeli düşmanın varlığını iddia ederek hayata geçirmez mi? Ve muhtemel güzel günlerin gelişini bu düşmanın tepelenmesi şartına bağlamaz mı?
Şirin Payzın soruyor; 'peki bütün bunları AKP yapmazsa, ne olacak?' Ben bu soruyu, ' düşmanın' tepelenmesinin ve seçimlerin sonrasına ertelediğiniz demokratik adımların atılmaması durumunda 'ne olacak' diye anladım. Hazret cevap veriyor; 'AKP kaybeder'. Görüldüğü üzere hazret doğrudan AKP'nin kayıplarıyla ilgili. Memleket ahvali umurunda değil.
Öyle sanıyorum ki bu saatten sonra konuşulması muhtemel şeyleri Şirin Payzın'ın midesi kaldırmayacaktı ki programı sonlandırdı. Benim ki ise kesinlikle kaldırmazdı.
'Demokrasi, illa da demokrasi, askeri vesayete hayır' diye çıktığı yolda muhterem, memleketi hızla bir polis devletine ve maceraya sürükleyen muktedirlerin atına yedeklenmiş görünüyor. Yazık!

Cengizhan Güngör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...