08.01.2015
İnsanlık tarihinin oldukça uzun bir zaman dilimine hakim olan inanç sistemlerinin bir çok kıyım ve katliamın nedeni olarak çeşitli dönemlerde araçsallaştırılması bir yana, yakın tarihin bir çok çarpıcı kıyımlarına da en azından engel ol(a)mamak nedeniyle; aslında istisnasız bütün dini inanışların özünde barışçı oldukları iddiası son derece tartışmalı hale gelmektedir.
Daha öteye gitmeye gerek yok; 10. ve 13. asıra damgasını vuran ve tarihte Haçlı seferleri diye anılan müslüman dünyasına yönelik dizginsiz şiddetin, temelde başka önemli etkenler de rol oynamasına karşın esas olarak dini savaşlar olduklarını görüyoruz. 14 ve 15. Asırlarda ve daha sonrasında Avrupa'yı kasıp kavuran onlarca yıllık savaşların din ve mezhep savaşları olarak ortaya çıktığını görüyoruz. En azından kitlelerin birbirini katletmek noktasında seferber edilmesinde kullanılan dini ve mezhepsel mesajlardı.
Dinler, özellikle Avrupa'yı ve yakın bölgeleri de içine alan ve onlarca milyon insanın ölümüne yol açan birinci ve ikinci dünya savaşlarında, üstelik büyük çoğunlukla aynı inanç sistemlerine, aynı mezheplere bağlı insanların toplu halde birbirini katletmesine bırakın engel olabilmeyi; bu süreçte insanları bu kıyımın bir parçası yapmak noktasında, hemen hemen aynı referanslarla bir motivasyon unsuru olarak gayet elverişli bir araç işlevi görmüştür.
Ha keza İrlanda'da katolik ve protestanlar olarak insanları cephelere ayıran ve onlarca yıla yayılan ve binlerce insanın ölümüne neden olan savaşın ve şiddetin devamının ve esenliğinin(!) kuvvetli dinsel motifler taşıdığı bir gerçek. Ha keza Bosna'lı Müslümanların neredeyse toplu kıyımında dinsel motiflerin son derece önemli bir rol oynadığını görmemek mümkün mü? Savaşın asıl nedeninin emperyalist devletlerin nüfuz bölgeleri paylaşımı iddiası, yukardaki cümlede ifade edilen gerçeği değiştirmez.
İsrail saldırganlığının da bir başka boyutta Museviliği çıkış noktası olarak aldığı herhalde inkarı mümkün olmayan bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor.
Budizm, Şintoizm, Sikh ve benzeri Asya inanç sistemleri de öteden beri ve yakın zamanlarda bir çok kıyımın ortaya çıkışında kuvvetli motivasyon unsuru oldular. Bu alanda mebzul miktarda örneğin olduğu başka bir gerçek.
Uzunca bir süredir, neredeyse rakipsiz olarak müslümanlığın, şiddet noktasında kuvvetli ve etkin bir motivasyon unsuru olarak araçsallaştırıldığına şahit oluyoruz. Emperyalistler arasındaki nüfuz bölgeleri paylaşım savaşlarının petrol bölgelerinde yarattığı yıkıma karşı, 60'lı 70'li yıllardaki seküler hareketlerin önderlik ettiği direnişin yerini 20-30 yıldır islamı temel edinen çeşitli odakların aldığı görülüyor. Afganistan, Pakistan, Hindistan hala dinsel görünürde ya da temelde dini şiddetin vukubulduğu bölgeler.
Görünen o ki, hiçbir dini inanç sistemi iddia edildiği gibi özü ve esası itibariyla barışçı değil. Bazı kuvvetli barış mesajları taşıyor olmaları, onları şiddetin motivasyonunda hala önemli rol oynadıkları gerçeğini değiştirmiyor. Daha 2001 yılında 11 Eylül sonrası konuşmasında Bush'un 'haçlı savaşlarına' atıfta bulunmasını unutan oldu mu?
Bütün dini inanç sistemlerinin, emperyalist paylaşım ve nüfuz bölgeleri savaşlarının gerekçelendirilmesinde ve insanların mobilize edilmesinde kuvvetli referans noktaları ve potansiyel taşıdıkları maalesef çağımızın gerçeği.
Cengizhan Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder