10 Mayıs 2016 Salı

'TARZAN' HİÇ DE O KADAR GÜÇLÜ DEĞİL..



İktidarınız batılı emperyalist hegemonlar tarafından mecburen katlanılan, santajla ayakta duran bir sıkışmışlık içerisinde. Bu cephede öyle bir görüntü var ki, hafif bir tökezlemeyiverin ümüğünüze basacaklar gibi. Hem AB, hem de ABD kamuoyu kanaat önderleri sizden yaka silkiyor…

Bölgede ise kala kala Suudi’ye, Katar’a kalmışsınız, onların inayetiyle ayakta duruyorsunuz. Bölgenin diğer aktörlerinin neredeyse hiçbiri sizi hayırla yadetmiyor. Dün ‘rabia’ diyordunuz, bugün Sisi’ye teşekkür edip gayrı resmi görüşmelerle arayı düzeltmeye çalışıyorsunuz. Tıpkı hezeyan halinde ‘Gazze’ derken; ‘siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz’ derken, şimdi el altından yapılan görüşmelerin sonuna yaklaşıldığı artık basına yansımaya başladı.

Ekonomi ‘kaynağı belli olmayan para’ kaleminin katlanarak arttığı koşullarda sıcak para girişine dayalı. İstatistik kuruluşunuzun yayınladığı rakamların makyajlı rakamlar olduğu daha sık dile getirilir oldu. Ekonominin her an bir krize yuvarlanabileceği kaygısı giderek daha çok paylaşılır oluyor, ciddi iktisatçılar tarafından.

Ekonominin temel gücü olan ‘İstanbul burjuvazisiyle’ tehdide dayalı bir boyun eğdirilmişlik ilişkisi içerisindesiniz. Onlar da tökezlemenizi bekliyorlar.  Dayandığınız sermaye sınıfları bir anlamda ‘lümpen burjuvazi’-teşbihte hata olmaz- ya da yeni yetme, gözünü hırs bürümüş devlet ihalelerine bağımlı çapulcu burjuvazi. Geleneksel ve üretim temelli sermaye hiç ‘sizin’ olmadı, size katlanıyor. Nispeten köklü bir sanayi kuruluşu Boydak’ı tasfiye etmeye yelteniyorsunuz, tetikçilerinizi Ülker grubunun üstüne salıyorsunuz.  

Birlikte yola çıktığınız dava arkadaşlarınızı ya siz tasfiye etmişsiniz, ya da onları kenara çekilmek zorunda bırakmışsınız. Davayı terketmiş, daha doğrusu davanızı da, partinizi de araçsallaştırmışsınız. Artık davanız da, partinizde sizin kişisel hırslarınız, aile efradınız ve etrafınızda olan bir avuç kalibresiz insanın çıkarlarına endekslenmiş durumda. İktidar tekeliniz sarayınızdan ibaret hale geliyor. En son başbakanınızı da yediniz. Artık sıra ‘çelik çekirdeğe’ geldi dayandı. Çok ilginç, her attığınız adım karşınızda biriken muhalif potansiyelin yelpazesini genişletiyor, öfkesini artırıyor.

Sizi bu güce taşıyan ve hala ayakta kalmanızı büyük ölçüde borçlu olduğunuz medya güçleriniz parçalanıyor. Birbirlerine düşüyorlar. Etrafınızda az sayıda da olsa bir zamanlar bulunan vasatın üzerinde bir kalibreye sahip gazete esnafının da neredeyse tamamını kaybettiniz.  Yanınızda yeni yetme gözünü hırs bürümüş, tetikçiliği gazetecilik sanan bir avuç kişi ve medya kuruluşu kaldı. Kadim dostunuz Albayraklar’ın medya birimleri de artık homurdanmaya başladı. Kaşınızın üstünde gözünüz olduğunu iddia edenin kafasını koparıyorsunuz.

Gazetecileri, akademisyenleri pervasızca hapse atıyor. Önünüze gelen şirkete kayyım atıyorsunuz. ‘Kayyım’ müessesesi elinizde Demokles’in kılıcı. Bu silahın abese vardırıldığı nokta, herhalde, Zonguldak’taki bir pastaneye kayyım atanması olsa gerektir. Kürt ilçelerini ve mahallelerini yerle yeksan ediyorsunuz. Yüzlerce sivil ölüyor. Kürt vekiller meclis dışına atılmak isteniyor, yerel siyasi temsilciler hapislere dolduruluyor. İktidarınızın son bir yılı yakın tarihin en yoğun polis-asker kıyımına sahne oluyor

Askeri vesayet dediniz durdunuz, askeri vesayetin giderek yeniden siyaset sahnesinin asli unsurlarından birisi hale gelmesinin yolunu açıyorsunuz. Cemaati tasfiye ederken askeri yedeklediniz. Ancak bir takım gizli pazarlıklar çerçevesinde aynı çuvala girdiğiniz askerin cemaate benzemeyeceğini acı tecrübelerle öğreneceksiniz, maalesef. Nasıl cemaate sırtınızı dönerken saplanan bıçağın acısıyla kirli ittifakınız dağıldıysa, askere hiçbir şekilde sırtınızı dönemeyeceğinizi biliyor olmalısınız. 

Bu gelinen noktanın bilinçli, planlı bir stratejik hedefe bağlı taktiksel adımlar olduğunu düşünmek fazlasıyla iddialı. Bir tür şuursuzluk halinden söz etmek daha doğru gibi. Ya da iktidardan uzaklaşma korkusunun yarattığı paranoyadan.


‘Ya yüzde yüz teslimiyet ve biat, ya da el koymak, hapse tıkmak, ezmek’. Bu yöntem konjonktürel olarak bir işe yarıyor görünebilir. Ancak fena halde aldatıcıdır. Hele Türkiye gibi çeşitliliğe dayalı sosyo-demografik alt yapıya, ha keza öyle ya da böyle belli bir 'demokrasi' tecrübesine sahip bir ülkede.

Bu ölçüde daraltılmış bir iktidar tekeli amaçlamak ya da yapılan tercihler sonucu bu noktaya gelmiş olmak; Dimitrov'un deyimiyle 'açık, yıldırıcı bir diktatörlüğü' zorunlu kılar. Böyle bir iktidar tekelinin inşa edilmesi ise öncelikle para-militer güçleri ve silahlı kolluk güçleri üzerinde tam tekele sahip olmayı gerektirir.

Bu açıdan Tarzan’ın pek de avantajlı bir konumda olduğunu iddia etmek güç. Tarzan böyle bir diktatörlüğü inşa etmek için yeterli hazırlığa ve donanıma henüz sahip değildir.Soğukkanlılık ve metanetini kaybetmiş görünüyor. Süreci gererek aslında maceralarla dolu bir yolda ilerlemektedir.

Demokrasi güçlerinin-sosyalistlerin, emekçilerin, aydınların birleşik ve etkili mücadelesi bu süreci tersine çevirebilir.

Gerek şart Kürt siyasi hareketi ile dayanışma ve dirsek temasıdır. Bu konuda zaafa düşülmesi diktatörlük inşa sürecinin önünü açacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...