İktidarınız batılı
emperyalist hegemonlar tarafından mecburen katlanılan, santajla ayakta duran
bir sıkışmışlık içerisinde. Bu cephede öyle bir görüntü var ki, hafif bir
tökezlemeyiverin ümüğünüze basacaklar gibi. Hem AB, hem de ABD kamuoyu kanaat
önderleri sizden yaka silkiyor…
Bölgede ise kala kala
Suudi’ye, Katar’a kalmışsınız, onların inayetiyle ayakta duruyorsunuz. Bölgenin
diğer aktörlerinin neredeyse hiçbiri sizi hayırla yadetmiyor. Dün ‘rabia’
diyordunuz, bugün Sisi’ye teşekkür edip gayrı resmi görüşmelerle arayı
düzeltmeye çalışıyorsunuz. Tıpkı hezeyan
halinde ‘Gazze’ derken; ‘siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz’ derken, şimdi
el altından yapılan görüşmelerin sonuna yaklaşıldığı artık basına yansımaya
başladı.
Ekonomi ‘kaynağı belli
olmayan para’ kaleminin katlanarak arttığı koşullarda sıcak para girişine
dayalı. İstatistik kuruluşunuzun yayınladığı rakamların makyajlı rakamlar
olduğu daha sık dile getirilir oldu. Ekonominin her an bir krize
yuvarlanabileceği kaygısı giderek daha çok paylaşılır oluyor, ciddi
iktisatçılar tarafından.
Ekonominin temel gücü
olan ‘İstanbul burjuvazisiyle’ tehdide dayalı bir boyun eğdirilmişlik ilişkisi
içerisindesiniz. Onlar da tökezlemenizi bekliyorlar. Dayandığınız sermaye sınıfları bir anlamda ‘lümpen
burjuvazi’-teşbihte hata olmaz- ya da yeni yetme, gözünü hırs bürümüş devlet ihalelerine
bağımlı çapulcu burjuvazi. Geleneksel ve üretim temelli sermaye hiç ‘sizin’ olmadı,
size katlanıyor. Nispeten köklü bir sanayi kuruluşu Boydak’ı tasfiye etmeye
yelteniyorsunuz, tetikçilerinizi Ülker grubunun üstüne salıyorsunuz.
Birlikte yola çıktığınız
dava arkadaşlarınızı ya siz tasfiye etmişsiniz, ya da onları kenara çekilmek
zorunda bırakmışsınız. Davayı terketmiş, daha doğrusu davanızı da, partinizi de
araçsallaştırmışsınız. Artık davanız da, partinizde sizin kişisel hırslarınız,
aile efradınız ve etrafınızda olan bir avuç kalibresiz insanın çıkarlarına
endekslenmiş durumda. İktidar tekeliniz sarayınızdan ibaret hale geliyor. En
son başbakanınızı da yediniz. Artık sıra ‘çelik çekirdeğe’ geldi dayandı. Çok
ilginç, her attığınız adım karşınızda biriken muhalif potansiyelin yelpazesini
genişletiyor, öfkesini artırıyor.
Sizi bu güce taşıyan ve
hala ayakta kalmanızı büyük ölçüde borçlu olduğunuz medya güçleriniz
parçalanıyor. Birbirlerine düşüyorlar. Etrafınızda az sayıda da olsa bir
zamanlar bulunan vasatın üzerinde bir kalibreye sahip gazete esnafının da neredeyse
tamamını kaybettiniz. Yanınızda yeni
yetme gözünü hırs bürümüş, tetikçiliği gazetecilik sanan bir avuç kişi ve medya
kuruluşu kaldı. Kadim dostunuz Albayraklar’ın medya birimleri de artık
homurdanmaya başladı. Kaşınızın üstünde gözünüz olduğunu iddia edenin kafasını
koparıyorsunuz.
Gazetecileri,
akademisyenleri pervasızca hapse atıyor. Önünüze gelen şirkete kayyım
atıyorsunuz. ‘Kayyım’ müessesesi elinizde Demokles’in kılıcı. Bu silahın abese
vardırıldığı nokta, herhalde, Zonguldak’taki bir pastaneye kayyım atanması olsa
gerektir. Kürt ilçelerini ve mahallelerini
yerle yeksan ediyorsunuz. Yüzlerce sivil ölüyor. Kürt vekiller meclis dışına
atılmak isteniyor, yerel siyasi temsilciler hapislere dolduruluyor. İktidarınızın son bir
yılı yakın tarihin en yoğun polis-asker kıyımına sahne oluyor
Bu gelinen noktanın bilinçli, planlı bir stratejik hedefe bağlı taktiksel adımlar olduğunu düşünmek fazlasıyla iddialı. Bir tür şuursuzluk halinden söz etmek daha doğru gibi. Ya da iktidardan uzaklaşma korkusunun yarattığı paranoyadan.
‘Ya
yüzde yüz teslimiyet ve biat, ya da el koymak, hapse tıkmak, ezmek’. Bu yöntem
konjonktürel olarak bir işe yarıyor görünebilir. Ancak fena halde aldatıcıdır. Hele Türkiye gibi çeşitliliğe dayalı sosyo-demografik alt yapıya, ha keza öyle ya da böyle belli bir 'demokrasi' tecrübesine sahip bir ülkede.
Bu
ölçüde daraltılmış bir iktidar tekeli amaçlamak ya da yapılan tercihler sonucu
bu noktaya gelmiş olmak; Dimitrov'un deyimiyle 'açık, yıldırıcı bir diktatörlüğü'
zorunlu kılar. Böyle bir iktidar tekelinin inşa edilmesi ise öncelikle
para-militer güçleri ve silahlı kolluk güçleri üzerinde tam tekele sahip olmayı
gerektirir.
Bu
açıdan Tarzan’ın pek de avantajlı bir konumda olduğunu iddia etmek güç. Tarzan
böyle bir diktatörlüğü inşa etmek için yeterli hazırlığa ve donanıma henüz
sahip değildir.Soğukkanlılık ve metanetini kaybetmiş görünüyor. Süreci gererek
aslında maceralarla dolu bir yolda ilerlemektedir.
Demokrasi güçlerinin-sosyalistlerin, emekçilerin, aydınların birleşik ve etkili mücadelesi bu süreci tersine çevirebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder