27 Nisan 2016 Çarşamba

LAİKLİK İLKESİNİ ANAYASADAN ÇIKARMA FİKRİ ASLINDA NE ANLAMA GELİYOR?

Meclis başkanının bu önerisi ne bireysel, ne tesadüfi, ne de zamansız! Meclis başkanı iktidar mahfillerinde planlanan bir projenin açılış vuruşunu yaptı. Merak etmeyiniz, devamı da gelecek…
Proje en özet haliyle: kaçınılmaz görünen  anayasa referandumuna giden önümüzdeki birkaç ayı  müslümanlar, müslümanlığa karşı olanlar-siz bu başlığın altını din düşmanları, ateistler….vb bir çok sıfatla doldurabilirsiniz- arasındaki bir cepheleşme süreci haline getirmek. Bu süreç projenin kısa vadeli hedefi, tabii ki! Diyelim ki bu kısa vadede projeyi uygulama imkanını bulamadılar. Tabii ki vazgeçecek değiller.
Aslında onların derdi anayasada laiklik ibaresinin geçip geçmemesi de değil. Siz anayasaya öyle anlayışlar yerleştirirsiniz ki kırk yerde ‘laiklik’ ifadesi de geçse hiçbir anlamı olmayabilir. Hatta aslına bakarsanız; iktidar tekeli onlarda olduğu sürece anayasada belirlenen laiklik anlayışıyla hiçbir problemleri de olmayabilir. Sonuç olarak onların iktidara gelişleri bu ‘laik’ anayasa altında gerçekleşmedi mi? Anayasada ifadesini bulan ‘laiklik’ anlayışı-siz buna laiklik der misiniz, bilemem- sonuç olarak dinin devletleştirilmesi değil midir? Eğer siz devleti tekelinize almışsanız, bu şekilsel laiklik kavramıyla ne derdiniz olabilir? Karışık mı oldu, açayım…
Erdoğan yönetimindeki oligarşik iktidar; hedeflediği başkanlık rejimi çerçevesinde anayasayı oluştururken sünni- islami referansları politikleştirerek anayasanın özüne yerleştirmek istiyor. Dini kuralların-Erdoğan’ın anladığı anlamda- anayasanın ruhuna nüfuz ettirilmesini istiyor. İlla bu amacın ‘devletin dini islamdır’ ya da ‘toplum nizamında dini kurallar esas alınır’ şeklinde formüle edilmesi gerekmez.   Siz öyle bir şekilde anayasa hazırlarsınız ki, ona uygun atılacak her türlü adım ya da yapılacak düzenleme dini referanslar dikkate alınmadan yapılamayacak hale gelir. Peki neden özü itibarıyla dini referansları temel alan ya da dini referansları toplumsal düzenlemenin her adımında dikkate almak zorunda bırakan bir anayasaya ihtiyaçları var?
İktidar
Hiçbir iktidar, ne kadar güçlü ve etkin ordu, polis, istihbarat, yargı ve kamuoyu oluşturma araçlarına sahip olursa olsun salt bu araçlarla iktidarda kalamaz. Ha keza hiçbir iktidar üretim ilişkileri düzleminde yarattığı ekonomik gücü ile de kalıcı iktidarın koşullarını yaratamaz. Onun en az bunlar kadar hatta bunlardan daha önemlisi ‘ideolojik hegemonya’ya ihtiyacı vardır. Bu anlamda Erdoğan’ın oligarşik iktidarı güçlü bir ideolojik araca sahip, politikleştirilmiş islamın bir mezhebi esas alan yorumu. Üstelik bu ideolojik avadanlık tarihsel olarak muhalefeti ya da karşıtlığı ezmekte son derece işlevsel olduğunu defalarca kanıtlamış. Devletin müslüman olmayan azınlıkları tasfiyesinde, bağımsızlık isteyen gençlerin çivili sopalar ve kamalarla bertaraf edilmesinde, hak arama mücadelelerinin vahşice bastırılmasında, özgürlükçü aydınların saf dışı bırakılmasında…vb. Bu anlamda politikleştirilmiş islam, tarihsel olarak, ‘din elden gidiyor’ sloganlarıyla sözümona laik olan muktedirlerin elinde kitlelerin iktidar çıkarları için seferber etmede ve örgütlemede militan bir ol oynamıştır. Bu kadrolar içinde yetişmiş politik kişilikler şimdi iktidarda ve onlar  bu politikleştirilmiş islamın  toplumsal nizamın harcı olmasını istiyorlar…
Bu noktada denilebilirki, ‘zaten 14 yıldır yapılan bu değil midir?’ Doğrudur, ‘yapılanların’ en önemli ayaklarından biri budur, 14 yıldır! Dindar ve kindar nesiller yaratmak, bu amacın vakıflar, yurtlar, kurslar, evler, okullar ve müfedatın yeniden düzenlenmesi gibi araçlarını yaygınlaştırmak güçlendirmek ve etkinleştirmek. Devletin eğitim kurumlarını buna göre şekillendirmek. Daha da önemlisi  bu kurumları ve dini faaliyetleri fiziken daha büyük ve gösterişli ibadethaneler açarak görünür kılmak. Peki yetmiyor mu, yetmiyor…
Neden yetmiyor?
Çünkü  iktidarı hem çok güçlü hem çok güçsüz… Güçlü yanları hepimizin malumu iktidar tekeline sahip. Diğer iktidar odaklarını-ordu ve diğer sermaye çevrelerini- çeşitli tedbirler ve açılımlarla bir anlamda yedeklemiş, hatırı sayılır bir sermaye birikim yaratmış, güçlü ve yaygın kamuoyu oluşturma araçlarına sahip,  daha da önemlisi hala %50 seçmen desteğine sahip.  Kolluk elinde, istihbaratı tekelleştirerek eline geçirmiş… Tek başına iktidar… Kayyum sistemini hem muhalefeti susturmak hem de sermaye birikimi için fütursuzca kullanıyor.
Ancak rahat değil, tedirgin. İki büyük travma yaşadı, ödü koptu. Gezi ve 17-25 Aralık… Kürtleri dize getiremedi yedekleyemedi… Ahlaki inanırlılığı büyük ölçüde deforme oldu. Ve büyük bir beceri(!) ile son derece anlamlı bir kitleselliğin nefret objesi haline gelmeyi başardı. Ne kadar son zamanlarda bu durumu değiştirmek için çaba harcasa da dünya çapındaki hegemonlarla ve komşularıyla başı dertte; ‘değerli yalnızlık’! Ve bu iktidar kendi altında fay hatlarına sahip ve bu fay hatları devamlı enerji biriktiriyor…
Bu koşullarda ihtiyacı olan şey,  ideolojik hegemonya aracı olarak politik islama en temel toplumsal sözleşme olan anayasa içinde yer açmak, bu anlamda politik islamı temel sözleşmenin ruhuna yedirerek onu anayasal statüye kavuşturmak… İktidarını kalıcılaştırmanın yolunu bu şekilde sağlayabileceklerini öngörüyorlar… Ve bunun formülünü arıyorlar… Bir yandan başkanlık rejiminin esaslarını, diğer yandan politik islami referansların yol göstericiliğini anayasal çerçeve haline getirmek. Proje budur.
Buraya kadar ifade edilenler; iktidar muhalifi çevrelerin demokrasi, eşitlik ve özgürlük programlarının en önemli ayaklarından birinin güncelleştirilmiş deyimiyle ‘laiklik’ için mücadele olduğunu temellendirmek amacına yönelikti. Tabii ki, diğer en önemli ayak barış mücadelesi olmaya devam ediyor.
İhtiyacımız korunması değil, kazanılması gereken bir laiklik olduğu!
Ancak başka bir yazının konusu olabilecek olduğunun kaydını düşerek korunulması gereken bir ‘laikliğimizin' değil, kazanılması gereken bir laikliğimiz’ olduğunu unutmamalıyız. Kemalizmin bize bıraktığı ‘laiklik’ mirası sakattır. Dinin devletleştirimesi esasına dayanmaktadır, Ordunun ve bürokrasinin payandası olduğu bir garabettir.  Bu garabet bir yandan derinden politik islamın devlet eliyle toplumun dokularına nüfuz etmesini teşvik ederken, diğer yandan muhalefeti ezmekte bir avadanlık olarak devletin bir parçası olma sonucunu yaratmıştır. Laiklik kavramımızın içini dolduralım ve Evren paşa ve Çevik Bir laikliğinden kendimizi arındıralım.

Son not; Kürt siyasi hareketi karşıtlığı temelinde ve onların duyarlılıklarına rağmen 'laiklik' için mücadele olmaz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...