“Liderler Saraya davet edildi…
HDP hariç”
“Birlik ve beraberliği tahkim amacıyla
hakaret davaları geri çekildi…
HDP hariç”
“Liderler Yenikapı mitingine davet edildi…
HDP hariç”
Gazeteler
Egemenin neden ‘davet etmediği’ pek anlaşılır. Hayır, hayır kastım HDP’nin
7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarı yüzünden başkanlık hayallerinin suya düşmüş olması
değil… Ya da sürekli kulağının dibinde ‘demokratik değerlere’ ve ‘Kürt sorununa’
vurgu yapan HDP’nin varlığı da değil tek başına
onu rahatsız eden… Bu rakibi eğip bükememesi, ne yaparsa yapsın ‘hizaya
sokamaması’, bir türlü etkisizleştirememesi, gündemden düşürememesi de değil…
Davet edilmeme nedeninin bütün bu saydıklarımın yanında son derece ‘insani’ bir
boyutunun da olduğu kanaatindeyim. Çok basit ve anlaşılır aslında,
dizginlenemeyen kişisel öfke… Egemenin
bu tür öfke patlamalarına bir çok kere şahit olmadık mı? Bu öylesine bir öfke
ki hani ‘sureti haktan görünme’, ‘zevahiri kurtarma’ ihtiyacı bile duymuyor…
Siyaseten bile… Takdire şayan!
Bakınız ‘hırsızlık, yolsuzluk, vatan hainliği’ propagandalarını siyasi
manifestosu yapmış MHP nasıl da uysal bir koyun gibi hizaya girdi. Nasıl da
yedeklendi… Kongresini engelleyebilmek için bile AKP hükümetinin desteğine
ihtiyaç duyuyor. Meclis MHP’si AKP’nin ‘elde bir’ oy potansiyeli haline geldi…
Anlı şanlı ordu ve bir zamanların mangalda mangalda kül bırakmayan
ulusalcı solu egemenin ağzına bakıyor, epeydir. Egemende anti-emperyalizm
keşfettiler…
CHP yönetimi de-CHP değil- neredeyse kapana girmek üzere, maalesef !
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda alınan ve ‘anayasaya aykırı ama…’
diye başlayan siyaset parodosiyle de başlamadı süreç. Mustafa Sarıgül’ün İstanbul adaylığından,
Ekmeleddin İhsanoğlu mutabakatından geçerek bugünlere geldik. 45 gün süren avara
kasnak ‘istikşafi’ görüşmelerde figüran olma basiretsizliği de ayrıca siyaset
tarihine kaydoldu… Ha keza il, ilçe ve mahalleler yerle yeksan edilirken en
ufak bir demokratik tepki belirtisi gösterememe aymazlığı da unutulmadı… ‘Efendim
ben sarayda sordum, neden HDP davet edilmedi, edilmeliydi, dedim’… Eee! Bitti mi, görev tamam mı? ‘Böylece ne
kadar demokrat olduğumuzu da göstermiş olduk, olmadı mı?’ Yersen! Aslında E. Kürkçü
veciz bir şekilde ifade etti, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin açmazını; ‘yeni
bir rejim inşa ediliyor ve CHP yönetimine de bu rejimin icazeti solu olma
görevi teklif ediliyor’. CHP’den
kuvvetli bir tepki yükselmezse CHP yönetimi bu teklifin üstüne atlayacak gibi
görünüyor… Aslında CHP gibi damarlarında devletin kanı dolaşan bir partinin ‘HDP
hariç sürecinin’-eğer genel kabul görüp kronikleşirse- devletin bekası
açısından nasıl bir tehlike oluşturduğunu gör(e)memesi de ayrıca kayda değer…
İtinayla tırmandırılan ‘HDP
hariç sürecinin’, üzerinde siyaset
yapılan zemin açısından ne kadar büyük tehlikelere gebe olduğunun HDP dışındaki
sosyalist oluşumlarda da gereken uyarıcı etkiyi yaratmadığı görülüyor. Bu
umursamazlıkla malul tutumun demokrasi mücadelesinde CHP’yi kerteriz almaktan
kaynaklandığı açık. En azından bir kısım sosyalist oluşumlar bakımından. CHP
ile aradaki mesafenin daralmasının başka bir deyimle HDP ile mesafeyi
netleştirme arzusunun sosyalist mücadeleye olsa olsa zararı olur… ‘Efendim
egemenin daveti de önemli mi, gidecek miydi ki’ sorusu da son derece yanlış.
Sorun gidip gitmemenin ötesinde ‘HDP hariç sürecinin’ nelere yolaçabileceğini
görmek meselesi
S. Demirtaş HDP’nin önemini şöyle vurguluyor:
“…Tümüyle Türkleşmiş bir Kürt partisinden asla korkmazlar, tümüyle
Kürdistan’a hapsolmuş bir bölge partisinden de asla korkmazlar. Korktukları şey
, bu dengeyi sağlayabilen partidir. HDP 7 Haziranda bu dengeyi sağlayabildiği
için zaten rejim kendisini tehlikede hissedip
Sarayın etrafında milli blok oluşturdu.” Express 144. Sayı.
‘HDP hariç süreci’ bu dengeyi bozmayı hedefliyor. Egemenler bu dengenin
bozulmasının bu ‘güzel ve yalnız ülkenin’ dengelerini de bozacağının ne kadar
farkındadır, bilinmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder