“…CHP,
sosyal demokrat kimlikli bir parti olarak; Çoğulculuk ve katılımcılığı, İnsan
Haklarını, özgürlük ve hukuk devleti kurallarına sahip çıkmayı, Azınlık
haklarına saygıyı, Eşitlik ve adalet ilkelerini, Dayanışmayı, Barış ve
hoşgörüyü, Emeğin önceliği ve bütünlüğünü, Çevrenin ve doğanın korunmasını,
Yani sosyal demokrasinin çağdaş evrensel değerlerini her koşul ve ortamda
sahiplenir, politikalarında rehber olarak değerlendirir….”
Parti programından
Arkadaşlarım diyorlar
ki, ‘kardeşim sana ne, neden CHP yönetimi ile uğraşıp duruyorsun. Sen sosyalist
bir adamsın. Sen ‘size’ bak. Ayrıca bu bir devlet partisi, kurucu parti. Ondan
ne beklenebilir ki?’.
Haklılar mı, değiller mi?
Yukarıdaki parti
programından aldığım pasaja bakarsanız, demokratların, sosyalistlerin bu
partiden bir takım beklentileri olması doğal görünüyor. İddialı hedefler. Bu
pasajdan öte daha iddialı hedeflerin belirlendiği CHP metinlerine de rastlamak
mümkün kuşkusuz. Kaldı ki, içinde, tabanında binlerce demokratı barındıran bir
parti. Parti meclisinde, milletvekilleri arasında birçok tutarlı demokrat var.
Diğer taraftan ‘devlet
kurucusu’ bir parti, evet! Genetik kodları ‘ne olursa olsun aslolan devletin
bekası’ anlayışı tarafından şifrelenmiş. Bu da doğru. Geleneksel olarak diğer
sosyal demokrat partiler gibi ‘işçi hareketleri temelinde yükselmiş/oluşmuş bir
parti’ değil. İşçi hareketiyle anlamlı bağları olan bir parti değil.
Meselenin farklı
cephelerini yansıtan bu değerlendirmeler bir bütün olarak CHP’nin fotoğrafını
yansıtıyor, kuşkusuz. Bu çelişkili bir manzara. Uzlaşmaz çelişkilerin partisi…
İyi de bu çelişkiler bir sosyalist olarak benim çelişkilerim değil ki. CHP’nin çelişkileri. Dolayısıyla diyorum; sosyalistlerin CHP’yi-bir kitle partisi olarak- etkilemeye çalışmasından daha doğal ne olabilir? Tabii ki, kendi özgün programlarından taviz vermeden, kuyrukçuluk yapmadan.
Peki umutsuz bir çaba
mı? Hem evet, hem hayır! 60’lı yılların sonunda başlayan ve 70’li yıllar
boyunca devam eden CHP’nin ‘değişim’ sürecine bakarsanız, CHP’nin daha ‘iyi’
zamanlarını da gördük, deyip umutlanabiirsiniz; ya da çeşitli dönemlerdeki
kritik çıkışlarını dikkate alarak… Son zamanlarda yeniden nükseden ‘genel
kurmay brifinglerine yönelik hassasiyetlerini’ dikkate alarak da umutsuzluğa
kapılabilirsiniz, tabii ki…
CHP’nin YAKALANDIĞI
AMANSIZ ‘KÜRT KAPANI’…
HDP ile birlikte fotoğraf
vermeme kaygısı, bu partiyi felç ediyor. ‘Terörizmle anılmak ve bölücülük’
propagandalarına karşı bütün demokratik duyargaları etkisizleşiyor bir tür
zombi haline dönüşüyorlar. Yumuşak karınları burası… Aşilin topuğu gibi. Devlet
refleksi ve muktedirler buradan yakalandığında CHP ökseye yakalanmış kuş gibi. ‘İçindeki
devlet’ şahlanıyor.
Bu nedenle, Kürt
illerinin yerle yeksan edilmesi ona tesir etmiyor, sivillerin ölmesi, hukuksuz
gözaltılar, kayıplar, kitlesel göçler onu ırgalamıyor. Dış ses ‘ama hendek
kazmışlar, ama silahları var’ deyince iş bitiyor. ‘Nedeni, niçini’ artık onları
ilgilendirmiyor. ‘İyi de bu yaşlı amca ve teyzenin bu sabi sübyanın ne günahı
vardı’ diyemiyor. Barış için imza veren akademisyenler, aydınlar olmadık
hakaretlere maruz kalırken, işten atılıp gözaltına alınırken yeri göğü
birbirine katamıyor. Karnından konuşuyor…
ŞİMDİ DE ‘MİLLİ
MUTABAKAT’ KAPANI…
‘Yahu kardeşim, sizler politik
İslamcı iki hizip olarak memleketi uçurumun kenarına getirdiniz; kollayıp
himaye ettiğiniz katiller sürüsü, faşistler elindeki olanaklarla halka
demokrasiye saldırdı, sen ne mutabakatından söz ediyorsun’ diyemiyor. OHAL
ilanını hemen destekliyor,
Onbinlerce insanın işten
atılması, açığa alınması, kitlesel tutuklamalar karşısında nutku tutulmuş
durumda. Memleket OHAL ilanının gerekçeleriyle hiç ilgisi olmayan Kanun
Kuvvetinde Kararnamelerle yönetiliyor, CHP felç. Cılız sesler, serzenişler,
sitemler… Dünyanın tanıdığı edebiyatçı Aslı Erdoğan, Yazar Necmiye Alpay tutuklu,
onlarca TV kanalı, gazeteler kapatılıyor, gazeteciler tutuklanıyor, el
çabukluğu marifet muhalifler bertaraf edilmeye çalışılıyor CHP ‘kem küm’…Denize
düşen Saray iktidarına can kurtaran simidi oluyor. Yargı esir alınmış, medya,
akademya hançerlenmiş, para militer güçler organize ediliyor, kamu alanı
bırakın islamı, islamın bir mezhebi tarafından fiilen yeniden yapılandırılıyor,
fiili bir başkanlık rejimi inşa edilmiş, CHP’nin haline bak.
Üstelik bütün bu tablo,
6 milyonun üstünde seçmenin oyunu alarak barajı geçip 59 milletvekiline sahip
olmuş bir partinin tecridi ve dışlanmasıyla oluştu. Anayasa komisyonuna çağırmıyorlar, Meclisi
tamamen devre dışı bıraktılar ‘Efendim ama biz eleştirdik, ama biz karşı çıktık’.
Yer miyiz, bilmem.
TSK iktidarın emri, bir
takım evrensel hegemon güçlerin gizli açık onayıyla başka bir ülkenin
topraklarına giriyor. CHP yönetimi harekatın gerçek hedeflerinin gizlendiğini
bile bile rıza gösteriyor, onay veriyor…Bir savaş macerasına doğru pupa yelken…
CHP yönetiminin temel sloganlarından ‘yurtta sulh, cihanda sulh’; ‘yurtta
savaş, cihanda savaş’; CHP dut…
LAF OLDU, TORBA DOLDU!
Kendimizi mi yorduk,
muhtemelen. Kader utansın; memleket öylesine kritik bir dönemde ve öylesine
tehlikelerle dolu bir mecrada ilerliyor ki; CHP’nin o tarafta ya da bu tarafta
tutum alması ülkenin kaderiyle ilgili.
Maalesef sosyalistlerin bugünkü
varlığı ve etkinliği ülkeyi bu badireden kurtaracak düzeyde değil. Bu ‘hazırlıksız
yakalanma’ halinin nedenlerini bulmak çok önemli tabii ki, ancak bu başka bir
yazının konusu olabilir.
Şu anda temel ve acil
ihtiyacımız; DEMOKRASİ CEPHESİ…
Ne dersiniz?
Cengizhan
Güngör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder