Bir görüş var. Deniliyor ki; “ne değişecek, diyelim ki ‘hayır’ kazandı. Tek başına iktidar, sonsuz yetkilere sahip ve üstelik hiçbir sorumluluğu yok, yani ‘sorumsuz’. Üstelik 2019’a kadar iktidar. Bu demektir ki, 2019’a kadar bu durumu değiştirme şansımız da yok. Üstelik OHAL var”.
Bu
görüşün Kürt vatandaşlarına uyarlanmış bir şekli de var; “devlet evinizi
başınıza yıktı. Partinizin milletvekilleri içeride, binlerce kürt siyasi, yerel
önderleriniz hapis, belediyelerinize el konuldu. STK’larınız, medya
organlarınız, kendinizi ifade olanaklarınız elinizden alındı. Ve üstelik bu eşi
görülmemiş zulüm ittifak halinde uygulanıyor. Siz söz konusu olduğunuzda ‘hayır’cıların
önemli bir kesimi de ya destekliyor ya da görmezden geliyor. Peki size ne
oluyor? Bu referanduma katılmak bu zulüm düzenini meşrulaştırmak anlamı taşımaz
mı? Sanki referandum paketi içinde sizi ilgilendiren bir kırıntı mı var?”
Bu iki
görüş aynı sonucu üretmeye aday görünüyor; sandığa gitmemek… Üstelik referanduma
bir ay kala ve sandıktan ‘hayır’ çıkması
ihtimalinin hala baskın olduğu koşullarda. Referandumda sandığa gitmemenin aksi
iddia edilemez bir biçimde ‘evet’ anlamına geldiği açıkken. Öyle ya, katılım
azlığı ve hele de potansiyel ‘hayır’cı kesimlerin sandığa gitmemesi daha az ‘evet’
oyuyla %51’i yakalama şansı doğuruyor…
Peki ‘hayır’ın kazanması mümkün mü?
Bütün
göstergeler ‘hayır’ın kazanma ihtimalinin kuvveti bir ihtimal olduğunu yönünde.
-Kamu
oyuna yansıyan araştırma sonuçlarını, iktidar mensuplarının, yandaş basının
endişe ifade eden ve tehlikeye işaret eden açıklamalarını bir kenara bıraksak
bile; ‘evet’ kurmaylarının hala
soğukkanlı ve içeriği güven veren bir kampanya beceremiyor(!) olmaları bir
acziyet ifadesidir. Onlar da anladılar ki, ellerindeki pazara sundukları ‘evet’
ürünü son derece zayıf ve inandırıcılıktan yoksun. Bu nedenle içte ve dışarıda
gerilimi tırmandırmaktan başka bir şey ellerinden gelmiyor. Bir çeşit panik hali.
Cumhurbaşkanının sahaya çıkmasıyla durumun değişeceğini düşünen ve buna umut
bağlayan ‘evet’ cenahı hayal kırıklığı içinde.
-Onbeş
yıldır ilk defa son derece geniş bir muhalefet çevresi ‘hayır’ etrafında
birleşmiş görünüyor. 2013’e kadar Akp iktidarını destekleyen liberal
kesimlerden tutunuz, CHP, HDP solun bütün renkleri, MHP seçmeninin önemli bir
kesimi, Saadet Partisi, demokratik kitle örgütleri, stk’lar ve bir kısım eski asker
‘hayır’ı gönülden sahiplenmiş görünüyorlar. Bu yeni bir durumdur ve ‘Hayır’ isteği
sağı bölmektedir… Daha da ötesinde tasfiye edilmiş etkili AKP kurucu
kurmaylarının henüz ‘evet’ desteği vermemiş olmaları son derece manidardır. Özetle
inisiyatif ‘hayır’cıların elinde görünüyor…
Peki ‘hayır’ kazanırsa ne sonuçlar doğar?
-Beştepe
iktidarı son derece yoğun bir sıkışmışlık içerisinde. Bu sıkışmışlık sadece ciddi
bir tehlike olan ‘hayır’ baskısından kaynaklanmıyor. İç politikada, ekonomik
alanda, özellikle dış politikada yaşananlar, dikkatle bakıldığında fırtına
öncesi emareleri andırıyor. En son dış düşmanlar arasında Bulgaristan’da yerini
almış bulunuyor. TC 90 yıllık yaşamının hiçbir döneminde bu denli bir tecrit
yaşamamıştı. Ne askeri iktidarlar döneminde, ne de ’74 Kıbrıs müdahalesinden
sonra. İktidarın dış politikası sadece devletlerarası politika da bir
fiyaskoyla karşı karşıya değil, halklar arasında da düşmanlık görülmemiş düzeye
ulaşmış durumda. Geleneksel dış politika söylemine sığınacak olursak ‘ülkenin itibarı
ayaklar altında’. Bir yandan Trump’ın
öbür yanda Putin’in tutuğu ipin üzerinde iktidar cambazlık yapıyor. Ekonomik
kriz pansuman tedbirlerle yatıştırılmaya çalışılıyor. Kaynağı belirsiz dış
fonlarla… Bu kısaca özetlenen durum kesinlikle ‘sürdürülebilir’ değildir. Ve
muhtemel bir ‘hayır’ zaferinde, açıktır ki, iktidar ittifakının siyaset kazanı
bu basıncı kaldıramayacaktır.
-Erdoğan
iktidarı etrafında yoğunlaşan ve tekelleşen güç siyasi yaşamının ikinci büyük
yenilgisiyle üstelik kendisi açısından daha elverişsiz koşullarda karşı karşıya
kalacaktır. Koşullar artık 7 Haziran’daki gibi değildir. İktidar ittifaklarını
kaybetmiş ve ‘silahlarını’ tüketmiştir, daha da ötesi muhtemel ‘silahları’
artık öngörülebilir haldedir-şapkadaki tavşanı artık tanıyoruz-, diğer yandan İktidar
ittifakının yeni unsurlarının huzursuzlukları açığa çıkacaktır. AKP içinde
bastırılan muhalefetin kendini daha açık ifade edebilmesinin koşulları da
olgunlaşmış olacaktır. Özetle iktidar çevreleri özgüven kaybına uğrayacak,
yenilmez sanılan amiral gemisinin zırhı delinecek, amiral gemisi okyanusta başıboş
kalacaktır. İktidarını sürdürmek artık çok ama çok zor olacaktır.
-Demokratik
muhalefet Gezi direnişinde, 7 Haziran’da-çok kısa süreli de olsa- kazandığı
özgüveni tazeleyecek, inisiyatif kazanacak ve birleştiğinde güçlü olmanın
önemini idrak edecektir.
-Şapkadaki
tavşanlardan birinin de ‘hayır’ durumunda bir ‘erken seçim’ olduğu artık sır
değil. Eğer böyle bir yola tevessül edilirse bu sürecin beştepe iktidarı
açısından büyük risk taşıdığı kolaylıkla iddia edilebilir. Beştepenin seçim
kampanyasının ne olacağını tahmin etmek zor olmamalı. Örneğin, ‘Fetö-PKK ve
üstakıl, dış düşmanlar birleşti,…vs’. Komik değil mi? Evet fazlasıyla komik,
artık…
Peki ‘hayır’ın kazanmasının Kürtler için ne anlamı var?
Bu soru şöyle de
sorulabilir, ülkenin demokratik bir mevzi kazanmasının o ülkeyi oluşturan
halklar açısından önemi nedir? ‘Hayır’ın kazanmasının müstebit iktidarın
geriletilmesinde, demokrasi güçlerinin önünün açılmasında ve dolayısıyla Kürt
sorununun barışçı çözümünün yeniden konuşulabilir hale gelmesinde önemli rol
oynayacağı açıktır. Beştepe iktidarı içerde izlediği yıkım ve imha politikasıyla,
dışarıda izlediği bölücü ittifaklarla demokratik süreçlerin oluşmasının önünde
en büyük engeldir. Barış içinde birlikte yaşamı savunan, arzulayan Kürt ya da
Türk, kim olursa olsun ülkenin demokratikleşme süreçlerine destek olmak dışında
bugün için başka bir seçenek bulunmamaktadır. ‘Hayır’ duruşu aynı zamanda
içeriye atılmış siyasilere, yerel yöneticilere, gazetecilere, ellerinden
alınmış belediyelere ve çalışanlarına karşı bir görev halindedir. ‘Hayır’
kazanımı iki halkı birbirine daha da yakınlaştıracaktır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder