Tamam, son derece eşitsiz, haksız, adaletsiz ve ‘HAYIR’
talebinin hertürlü yöntemle baskı altına alındığı bir kampanya döneminden
sonra; YSK’nın da hukuk dışı müdahalesiyle, ‘EVET’ burun farkıyla kazandı.
Üstelik ‘evet’ için bütün devlet imkanları fütursuzca seferber edilerek sürdürülen
bir kampanya döneminin sonunda… Halk
deyişiyle ‘kurtlar salınmış, taşlar bağlanmıştı’.
Bütün bu göz önünde yaşanan gerçeklere rağmen muktedir
kazandı. Kaleciye yapılan faule gözlerini kapatan hakemin de eşliğinde atılan
golle muktedir kazandı. Onun herhangi bir usül kaygısı, demokratik kurallar
nosyonu, demokratik meşruiyet kaygısı taşımadığını fazlasıyla anlayabilecek
kadar deneyim sahibiyiz. Onun için meşruiyet , +1 le de olsa bir çoğunluk
yakalamakla sağlanacak sayısal bir değer(!) ifade ediyor. Öyle olmasaydı;
‘millet kazandı’, ‘milletin önünde durulmaz’ çığılıkları atarak ‘milletin’
diğer yarısı yok sayılabilir miydi? Öyle olmasaydı; obstrüksiyonla ve çok az
farkla kazanılan bir zaferden(!) sonra ‘anayasa’ adı verilen ve aslında
toplumun büyük çoğunluğunun üzerinde anlaşmasının şart olduğu, bu nedenle
toplumsal uzlaşma metni olması gereken bir metnin bir ‘anayasa’ olduğunu
ısrarla iddia edebilir miydi? Şurası açık ki, iktidar sahipleri hedeflerine
ulaşma noktasında ne siyasi, ne ahlaki, ne demokratik kurallar kaygısı
taşıyorlar.
Görünen o ki, muktedir ve kurmayları 7 Haziran’da HDP’nin 81
milletvekilliği kazanmasıyla taçlanan, başkanlık hayallerinin o gün için suya
düşmesine yolaçan süreci iyi analiz
etmiş. Ve dolayısıyla HDP’nin belini kırmaya çalışmak amacıyla, kitleler
nezdinde itibarsızlaştırmak için düğmeye basarak işe başladılar. Ana muhalefet
partisinin artık alışageldiğimiz basiretsiz, öngörüsüz desteğiyle de HDP’yi
referandum sürecinde etkisizleştirmeyi-sesinin kitlelere ulaşmasını
engelleyerek- bir ölçüde becerdiler. Yakın gelecek HDP üzerindeki baskıların da
artarak devam edebileceğine işaret etmektedir.
BU KAZANCIN GETİRİLERİ…
Öncelikli olarak ortaya çıkan sonucun muktedire naif de olsa
en azından kitleler nezdinde suni bir özgüven tazelemesi şeklinde bir yanılsama
yaratmaya yetecek kadar fırsat verdiği
açıktır.
CB artık tasarladıklarını hayata geçirmede; zaten sahip olduğu hiçbir kimseyi, hiçbir usülü, milletin diğer yarısını hesaba katmama tavrını dünden daha fazla bir cesaretle sürdürme motivasyonunu tazelemiştir.
Öyle ya da böyle elde edilmiş de olsa, bu CB’nin bir kere
daha sağladığı kitle desteğinin uluslar arası kamuoyu oluşturucusu kurumlar ve
yabancı hükümetler nezdinde hesap dışına itilemeyecek olduğu açıktır. Hele
çıkar ilişkilerine ve çatışmalarına dayanan uluslar arası platformda… CB’nin
uluslar arası ilişkilerdeki geçişkenlik kabiliyetinin, olağanüstü uyum
kabiliyetinin, pragmatizminin yakın dönemde tekrar galebe çalarak ilişkileri
yeniden düzenlemeye(!) yol açacağını öngörmek
hiç de isabetsiz olmasa gerektir. Özellikle batılı hükümetler ve kurumlar bir süre daha gelişmeleri sütre gerisinden izleyeceklerdir...
Geleneksel İstanbul patronlarının ve dahi bir kısım Anadolu patronlarının varolduğu gözlenen huzursuzluğunun bir olgu olarak ortaya çıkması en azından bir süre daha ertelenecektir.
Geleneksel İstanbul patronlarının ve dahi bir kısım Anadolu patronlarının varolduğu gözlenen huzursuzluğunun bir olgu olarak ortaya çıkması en azından bir süre daha ertelenecektir.
Ayrıca, AKP içinde geçmiş yakın dönemde gözlemlediğimiz
muhalefet potansiyelinin bir süre daha gelişmeleri gözlemlemek durağanlığına
itileceğini öngörmek isabetsiz olmasa gerektir. Ha keza asker-sivil bürokrasi
içindeki muhalefet odaklarının… Aynı zamanda MHP muhalefeti de en azından
tasarladıklarını hayata geçirmek bakımından gelişmeleri izlemek için erteleme
ihtiyacı duyacaklardır.
Son olarak bu zaferin(!) en geniş anlamıyla ‘HAYIR’ aktivistlerinde, bir ölçüde, daha da çok muhalif kitleler nezdinde bir ‘ne yapsak etsek olmuyor’, ‘öyle yapıyor, böyle yapıyor yine de kazanıyor’ şeklinde, geçici olmasını umduğum karamsarlığı beslemesi kaçınılmaz.
ANCAK,
Kural dışı, etik dışı müdahaleler ancak foto finişle tespite
edilebilecek kadar bir farklılık yaratabilmiştir. Belki de yaratamamıştır. Bu
ilan edilen farkın gerçekliğini belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Kural ve
etik dışılıkların rolünün bu fark üzerinde ne kadar etkili olduğu belki de
devletin karanlık dehlizlerinde kaybolacaktır. Ama şurası çok açıktır ki, bu
referandum şaibeli seçimler listesinin ilk sıralarında yerini alacaktır.
Büyük iller kaybedilmiştir. Muktedirin ‘Türkiye’nin özü,
özeti’ dediği İstanbul kaybedilmiştir. Bütün beklentiler, tercihinin ‘evet’
yönünde olacağı şeklinde olan Ankara seçmeni herkesi yanıltmıştır. Neredeyse
hiçbir ilde ‘evet’ oyları geçmiş seçimlerin AKP+MHP toplamını bulamamıştır.
Kayıpların MHP’den mi, AKP’den mi olduğu zamanla daha net görünür olacaktır.
Göz kamaştırıcı bir ‘hayır’ kampanyası yaşanmıştır.
Muhalefet odakları başta sosyalistler, sosyal- demokratlar, demokratlar olmak
üzere kendi kulvarlarında, ama birbirlerine kulak vererek, gerektiğinde
dayanışarak ilerisi için umut verici, son zamanlarda örneğine pek
rastlamadığımız bir birliktelik örneği vermiştir. Bu süreçte Kürt siyaseti farklı
muhalefet birikimlerinin daha bir dikkatine girer olmuştur. Muhalefet ayrıştırıcı zaaflarından arınarak,
kendi kimliklerini öne çıkarmadan ortak hedefe yoğunlaşmayı başarabilmiştir. Çok
farklı saiklerle hareket eden, çeşitlilik arzeden muhalefet aynı hedefe yönelik
ayrı ama birleşik bir hareketlilik oluşturmuştur. Bu önemli ve farklı bir
deneyimdir.
Her yaştan kadınlar ve gençler ‘hayır’ kampanyasının temel
direkleri olmuşlar ön plana geçerek yakın gelecek için umudu besleyici bir rol
oynamışlardır.
Eşi benzeri görülmedik baskılara maruz kalan HDP bütün
bunlara rağmen dik durmuş ve içine itildiği etkisizleştirilme çabalarına rağmen
çemberi bir ölçüde de olsa kırabilmeyi becermiştir. Kürt siyaseti ve Kürt
seçmeni baskılara boyun eğmemiş, ısrarla kaderini ülke halklarıyla birleştirme
iradesinden yana koymuştur…
SON OLARAK,
Muhalefet bir bütün olarak, yoksulluk,üretim, varoşlar, yoksullar, emekçilerle ilişkisinin
zayıflığı şeklinde belirginleşen temel zaafının üstesinden gelmek zorundadır. Bu
konuda sosyalistlere hayati öneme sahip bir rol düşmektedir.
Görülmüştür ki, Kürt siyasi hareketi ve HDP demokrasi
mücadelesinin temel direklerindendir. İktidar sahiplerinin en zayıf tarafı da budur.
Acılar ortaklaştırılmadan, baskı ve adaletsizliklere birlikte direnilmeden
demokrasi mücadelesi sürdürülemez.
Belki de mümkün olmayacak bir şey söylüyorum ancak, CHP her
kritik aşamada uç veren geleneksel devletçi çizgisinden-dokunulmazlıkların
kaldırılmasına, dış müdahale teskeresine, OHAL’in ilanına…vs. destek verme- arınmak zorundadır. Bu bir zorunluluktur.
Evet;
Evet;
“Bu daha başlangıç mücadeleye devam”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder