17 Nisan 2017 Pazartesi

‘BAŞKAN’ KAZANDI KAZANMASINA DA, ANCAK….


Tamam, son derece eşitsiz, haksız, adaletsiz ve ‘HAYIR’ talebinin hertürlü yöntemle baskı altına alındığı bir kampanya döneminden sonra; YSK’nın da hukuk dışı müdahalesiyle, ‘EVET’ burun farkıyla kazandı. Üstelik ‘evet’ için bütün devlet imkanları fütursuzca seferber edilerek sürdürülen bir kampanya döneminin sonunda…  Halk deyişiyle ‘kurtlar salınmış, taşlar bağlanmıştı’.

Bütün bu göz önünde yaşanan gerçeklere rağmen muktedir kazandı. Kaleciye yapılan faule gözlerini kapatan hakemin de eşliğinde atılan golle muktedir kazandı. Onun herhangi bir usül kaygısı, demokratik kurallar nosyonu, demokratik meşruiyet kaygısı taşımadığını fazlasıyla anlayabilecek kadar deneyim sahibiyiz. Onun için meşruiyet , +1 le de olsa bir çoğunluk yakalamakla sağlanacak sayısal bir değer(!) ifade ediyor. Öyle olmasaydı; ‘millet kazandı’, ‘milletin önünde durulmaz’ çığılıkları atarak ‘milletin’ diğer yarısı yok sayılabilir miydi? Öyle olmasaydı; obstrüksiyonla ve çok az farkla kazanılan bir zaferden(!) sonra ‘anayasa’ adı verilen ve aslında toplumun büyük çoğunluğunun üzerinde anlaşmasının şart olduğu, bu nedenle toplumsal uzlaşma metni olması gereken bir metnin bir ‘anayasa’ olduğunu ısrarla iddia edebilir miydi? Şurası açık ki, iktidar sahipleri hedeflerine ulaşma noktasında ne siyasi, ne ahlaki, ne demokratik kurallar kaygısı taşıyorlar.

Görünen o ki, muktedir ve kurmayları 7 Haziran’da HDP’nin 81 milletvekilliği kazanmasıyla taçlanan, başkanlık hayallerinin o gün için suya düşmesine yolaçan  süreci iyi analiz etmiş. Ve dolayısıyla HDP’nin belini kırmaya çalışmak amacıyla, kitleler nezdinde itibarsızlaştırmak için düğmeye basarak işe başladılar. Ana muhalefet partisinin artık alışageldiğimiz basiretsiz, öngörüsüz desteğiyle de HDP’yi referandum sürecinde etkisizleştirmeyi-sesinin kitlelere ulaşmasını engelleyerek- bir ölçüde becerdiler. Yakın gelecek HDP üzerindeki baskıların da artarak devam edebileceğine işaret etmektedir.

BU KAZANCIN GETİRİLERİ…
Öncelikli olarak ortaya çıkan sonucun muktedire naif de olsa en azından kitleler nezdinde suni bir özgüven tazelemesi şeklinde bir yanılsama yaratmaya yetecek kadar fırsat  verdiği açıktır.

CB artık tasarladıklarını hayata geçirmede; zaten sahip olduğu hiçbir kimseyi, hiçbir usülü, milletin diğer yarısını hesaba katmama tavrını dünden daha fazla bir cesaretle sürdürme motivasyonunu tazelemiştir.

Öyle ya da böyle elde edilmiş de olsa, bu CB’nin bir kere daha sağladığı kitle desteğinin uluslar arası kamuoyu oluşturucusu kurumlar ve yabancı hükümetler nezdinde hesap dışına itilemeyecek olduğu açıktır. Hele çıkar ilişkilerine ve çatışmalarına dayanan uluslar arası platformda… CB’nin uluslar arası ilişkilerdeki geçişkenlik kabiliyetinin, olağanüstü uyum kabiliyetinin, pragmatizminin yakın dönemde tekrar galebe çalarak ilişkileri yeniden düzenlemeye(!) yol açacağını öngörmek  hiç de isabetsiz olmasa gerektir. Özellikle batılı hükümetler ve kurumlar bir süre daha gelişmeleri sütre gerisinden izleyeceklerdir...

Geleneksel İstanbul patronlarının ve dahi bir kısım Anadolu patronlarının varolduğu gözlenen huzursuzluğunun bir olgu olarak ortaya çıkması en azından bir süre daha ertelenecektir.

Ayrıca, AKP içinde geçmiş yakın dönemde gözlemlediğimiz muhalefet potansiyelinin bir süre daha gelişmeleri gözlemlemek durağanlığına itileceğini öngörmek isabetsiz olmasa gerektir. Ha keza asker-sivil bürokrasi içindeki muhalefet odaklarının… Aynı zamanda MHP muhalefeti de en azından tasarladıklarını hayata geçirmek bakımından gelişmeleri izlemek için erteleme ihtiyacı duyacaklardır.

Son olarak bu zaferin(!) en geniş anlamıyla ‘HAYIR’ aktivistlerinde, bir ölçüde, daha da çok muhalif kitleler nezdinde bir ‘ne yapsak etsek olmuyor’, ‘öyle yapıyor, böyle yapıyor yine de kazanıyor’ şeklinde, geçici olmasını umduğum  karamsarlığı beslemesi kaçınılmaz.

ANCAK,
Kural dışı, etik dışı müdahaleler ancak foto finişle tespite edilebilecek kadar bir farklılık yaratabilmiştir. Belki de yaratamamıştır. Bu ilan edilen farkın gerçekliğini belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Kural ve etik dışılıkların rolünün bu fark üzerinde ne kadar etkili olduğu belki de devletin karanlık dehlizlerinde kaybolacaktır. Ama şurası çok açıktır ki, bu referandum şaibeli seçimler listesinin ilk sıralarında yerini alacaktır.

Büyük iller kaybedilmiştir. Muktedirin ‘Türkiye’nin özü, özeti’ dediği İstanbul kaybedilmiştir. Bütün beklentiler, tercihinin ‘evet’ yönünde olacağı şeklinde olan Ankara seçmeni herkesi yanıltmıştır. Neredeyse hiçbir ilde ‘evet’ oyları geçmiş seçimlerin AKP+MHP toplamını bulamamıştır. Kayıpların MHP’den mi, AKP’den mi olduğu zamanla daha net görünür olacaktır.

Göz kamaştırıcı bir ‘hayır’ kampanyası yaşanmıştır. Muhalefet odakları başta sosyalistler, sosyal- demokratlar, demokratlar olmak üzere kendi kulvarlarında, ama birbirlerine kulak vererek, gerektiğinde dayanışarak ilerisi için umut verici, son zamanlarda örneğine pek rastlamadığımız bir birliktelik örneği vermiştir. Bu süreçte Kürt siyaseti farklı muhalefet birikimlerinin daha bir dikkatine girer olmuştur.  Muhalefet ayrıştırıcı zaaflarından arınarak, kendi kimliklerini öne çıkarmadan ortak hedefe yoğunlaşmayı başarabilmiştir. Çok farklı saiklerle hareket eden, çeşitlilik arzeden muhalefet aynı hedefe yönelik ayrı ama birleşik bir hareketlilik oluşturmuştur. Bu önemli ve farklı bir deneyimdir.

Her yaştan kadınlar ve gençler ‘hayır’ kampanyasının temel direkleri olmuşlar ön plana geçerek yakın gelecek için umudu besleyici bir rol oynamışlardır.

Eşi benzeri görülmedik baskılara maruz kalan HDP bütün bunlara rağmen dik durmuş ve içine itildiği etkisizleştirilme çabalarına rağmen çemberi bir ölçüde de olsa kırabilmeyi becermiştir. Kürt siyaseti ve Kürt seçmeni baskılara boyun eğmemiş, ısrarla kaderini ülke halklarıyla birleştirme iradesinden yana koymuştur…

SON OLARAK,
Muhalefet bir bütün olarak, yoksulluk,üretim,  varoşlar, yoksullar, emekçilerle ilişkisinin zayıflığı şeklinde belirginleşen temel zaafının üstesinden gelmek zorundadır. Bu konuda sosyalistlere hayati öneme sahip bir rol düşmektedir.

Görülmüştür ki, Kürt siyasi hareketi ve HDP demokrasi mücadelesinin temel direklerindendir. İktidar sahiplerinin en zayıf tarafı da budur. Acılar ortaklaştırılmadan, baskı ve adaletsizliklere birlikte direnilmeden demokrasi mücadelesi sürdürülemez.

Belki de mümkün olmayacak bir şey söylüyorum ancak, CHP her kritik aşamada uç veren geleneksel devletçi çizgisinden-dokunulmazlıkların kaldırılmasına, dış müdahale teskeresine, OHAL’in ilanına…vs. destek verme-  arınmak zorundadır. Bu bir zorunluluktur.

Evet;
“Bu daha başlangıç mücadeleye devam”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...