21 Nisan 2018 Cumartesi

24 HAZİRANA DOĞRU… NEDEN OLMASIN?

GİDECEKLER...
Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerini bir buçuk yıl öne çektiler. En azından kimilerimiz açısından şaşırtıcı olmayan bir durumla karşı karşıyayız. O kimileri olsa olsa ‘bu kadar erken beklemiyorduk’ dediler.

Ne yaptılar ettiler olmadı. Tek başlarına denediler olmadı, siyasi tarihin siyasi ahlaktan en yoksun ittifakını kurdular olmadı. 1+1 eşittir iki olmuyor. Memleketi topyekün uçuruma sürükleyecek maceralara giriştiler dini, milli hassasiyetlerle pervasızca oynadılar, olmadı. Bu ittifak dikiş tutmuyor. Oradan buradan pırtlıyor. Başkanlık rejimi hevesleri bıçak sırtında. OHAL ilan ettiler, uzattıkça uzatıyorlar yine olmuyor. Anketlere bakıyorlar, olmuyor. ‘Ekonominin Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birinin başlangıç aşamalarında ve patlamanın suni tedbirlerle bastırılmakta olduğu’ tespiti giderek daha fazla uzmanda kaygı doğurur, gözle görünür, elle tutulur hale gelirken sorumlu bakanların demeçlerinden itiraf edilir oldu. En büyük patronlar bankalarla masaya oturmak zorunda olduklarını dillendiriyorlar. Tehlike çanları çalıyor, alarm zilleri kulaklarında çınlıyordu. Ya bir de 2019 Mart’ında yapılacak yerel seçimlerde birkaç kritik belediyeyi kaybederlerse 2019 Kasım’ındaki CB ve meclis seçimlerine nasıl gidebilirlerdi? ‘Hazır OHAL varken, medyanın neredeyse tamamını ele geçirmişken, başka türlü çıkabilecek sonuçları tersine çevirebilecek devlet kurumlarına hakimiyet varken’ dediler, baskın seçim kararı aldılar.  Durum daha da kötüleşmeden, belki de böylece erozyonun tümüyle iktidarlarını içine çekecek sarsıntılara yol açması ihtimalini önleyebilecekleri umuduyla baskın seçimi tezgahladılar.  

NE YAPILABİLİRDİ?
En doğru tutum muhalefet partilerinin ortak tutum almaları kaydıyla seçimleri BOYKOT olabilirdi. 'Baskın basanındır' mantığı ile hazırlanan, hiçbir demokratik ve etik değer taşımadan, üstelik OHAL koşullarında kotarılan/tezgahlanan bu seçimin layığı muhalefet partilerinin kitlesel seferberliğe dayanan boykotu olabilirdi. Böylece şer ittifakı bütün sorumluluklarıyla, kendi çalar kendi oynar durumda bırakılabilirdi. Hala belli ölçüde varlığını sürdüren toplumsal meşruiyetleri de yerle yeksan olurdu. En azından ağırlıklı bir MUTABAKAT olması kaydıyla…

OLMADI. İrrasyonel bir 'delikanlılık' tavrıyla, bir an durup düşünmeden yelpazenin farklı renklerden ve boylardan muhalifleri balıklama bu tezgaha dalıverdiler. Demokrasi dendiğinde aklına 'seçimden' başka bir şey gelmeyen, kitlesel inisiyatiflere yabancı zihniyet dünyası açısından anlaşılabilir bir tutumla karşı karşıyayız, aynı zamanda.

ŞİMDİ NE YAPILABİLİR?
Bereket versin bu karanlık ittifakın tezgahı her şeye rağmen su sızdırmaz bir seçim başarısı garanti edecek sağlamlıkta değil... Güvenceleri; OHAL koşulları, Ali Cengiz oyunları yapabilecek becerilere/kurumlara sahip olmaları, seçimlere doğru bir takım manipülatif milliyetçi/şoven potansiyeli harekete geçirebilme kabiliyetleri(!), %90’lara varan medya tekeli. Denilebilir ki, daha ne olsun? Doğrudur, muhtemelen siyaset tarihinde seçimlere giderken böylesine imkanlara sahip olan çok az iktidar olmuştur ve ayrıca bu imkanlara rağmen seçimlerin kaybedildiği nadirdir.

ANCAK!
-Her şeye rağmen iktidarın/ittifakın toplumsal değerler temelinde yükselen meşruiyetinin son derece tartışılır hale gelmesi, iktidarlarının devamının elzem olduğu noktasında öne sürdükleri argümanların kamuoyu vicdanında inandırıcılıklarını neredeyse yitirmiş olması, anlatılarının sadece tükenmekle kalmayıp yeni uydurdukları anlatılarının da ‘YALAN’ kategorisinde algılanır oluşu, yani özetle şapkadaki tavşanların tükenmiş olması,

-Son 3-4 yılda iktidarın toplumsal kesimler arasında yarattığı mağduriyet alanı olağanüstü şekilde genişlemiştir. Mağdur emekçi-üretici-esnaf, aydın, genç, kadın ve kimi orta, üst sınıflardan oluşan toplumsal kesimlere, kendi kapalı av alanı olarak gördükleri potansiyel tabanlarından da geniş kesimler katılmıştır. Hatırı sayılır ölçüde kendi seçmen tabanlarında-özellikle Kürtler- ve kendi sermaye kesimlerinde mağduriyet alanı doğmuştur. Bu kesimler kimi zaman yüksek sesle, kimi zaman homurdanarak tepkilerini dile getirir oldular. Bu kesimlerin artık gidebilecekleri bir kapı da var, SAADET Partisi. Ha keza ittifakın küçük ortağı ciddi bir biçimde bölünmüş, muhalefet cephesine İYİ Parti’nin katılmış olması,

-Muhalefet partileri ve siyasi oluşumlar arasında çekincelerin ortadan kalkmaya yüz tuttuğu, birbirlerine daha sağduyulu bakmaya başladıkları bir süreç yaşıyoruz. Örneğin CHP yönetim kademelerinde HDP ve Kürtler daha çok dillendirilir oldu. Bu süreç 24 Haziran’a doğru artık olmazsa olmaz bir zorunluluk haline gelen birlikte hareket etme, aynı hedefe yönelme alanını güçlendirmekte,

-7 Haziran seçimleriyle büyük bir demokratik başarıya imza atan HDP’nin, eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara maruz kaldığı halde, toplumsal desteğinden-ittifak çevrelerinin umdukları/bekledikleri kadar- bir şey kaybetmemiş olması,

-Bu ülkenin seçmenlerinin hiç umulmadık/beklenmedik anlarda beklenmedik tepkiler gösterebilmesi. Örneğin 12 Eylül faşist generallerinin kendi devamları niteliğinde örgütledikleri MDP-horoz partisi(halkın taktığı isim)- emekli general paşasıyla birlikte siyasi tarihin mezarlığına büyük bir hezimetle gömülmüştü, 1983’te. Ha keza Özal bütün devlet olanaklarını seferber ederek, prestijinin en yüksek olduğu dönemde sürdürdüğü ‘siyasi yasakların devamına evet’ referandum kampanyasında yenilgiye uğramıştı.

OLUR MU, OLUR!
Bütün bu etkenler, baskın seçimin/tezgahın/tuzağın meşum iktidar açısından başarıyı garanti etmediğini göstermektedir. Yeter ki, muhalefet odakları bütün renkleriyle, enerjileriyle, GEZİ ve HAYIR kampanyası ruhunu hayata geçirebilsin ve bir tek hedefe yönelebilsin. Kolay mıdır, değildir! Garanti midir, değildir!

Bu demokratik muhtemel başarının önündeki tek engel, başarıyı yenilgi olarak gösterebilecekleri hile-tertip ve entrikalardır. Bu durum ise kesinlikle İKTİDAR ittifakının avantajı değildir. Avantajları(!) gibi görünen şey olsa olsa demokratik cepheyi kırbaçlar/kırbaçlamalıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...