Bu irade umudu kaybetmemek için hayati önemde! |
Denilebilir ki; yoğun bir politik ortamda ‘aman dikkat’
demenin mümkünü var mı, ya da doğru mu? Bence olmalı ve hatta sol siyasetin
farklılığının da bu olması gerektiğini düşünürüm. Yani her koşulda ayaklarımızın
yerden havalanmasına izin vermemek.
-16 yıldır yaşadıklarımızın herhangi bir iktidar değişikliği
olmadığını, yaşadığımızın bir tür ‘devrim!’ olduğunu, 1923 toplumsal
sözleşmesinin parçalandığını, yeni iktidar güçlerinin yeni bir toplumsal
sözleşme dayattıklarını bu satırları yazan da dahil olmak üzere söyleyenlerimiz
oldu, ama üzerinde layıkıyla düşündüğümüz ve bu tespitlerin pratik süreçlere
etkilerini hesap edip politikalar ürettiğimiz -maalesef yeterince- olmadı… Bu
iktidar süresinin neredeyse 2/3’si eski rejimi yeniden ihya etmek gibi bir ham
hayalle ve hatta girişimlerle geçti… Daha yeni yeni toplum ve aydınları olarak
ordu ve devlet tapınıcılığından arınıp alternatif eşitlikçi-demokratik toplum
modelleri üzerinde düşünmeye başlamış bulunuyoruz. HDP’nin yeni siyasi sürece
tutunabilmesi ve ciddi bir varlık haline gelmesi bence bu gelişmenin somut
örneği. Bu yeni toplumsal güç olarak HDP’ye kulak kabartma ve anlamaya
çalışılması sürecinin de gerek idrak yetersizliği ve gerekse yoğun baskılar
yüzünden pek bir naif olduğunu da-şu aşamada- unutmamak gerek. Hala
‘sosyalistler HDP’nin kuyruğuna takılmak isteniyor’ abukluğunun devam ettiğini
hatırlayalım… Sabih Kanadoğlu, Kemal Gürüz, Çevik Bir, Oya Sertel… vb bir
dönemin şaşaalı isimlerinin birer siyasi mevta haline gelmelerinin nedeni
üzerinde derin derin düşünmek zorunda değil miyiz? Başka bir deyimle 16 yıldır
yaşadıklarımızın daha önceki rejimden kaynaklanan nedenleri üzerinde düşünmeye
ne zaman başlayacağız?
-16 yıldır her seçimde en az %40’lık bir seçmen desteğine
sahip olmayı başarmanın ne anlama geldiğini hiç düşünmediğimiz gibi, bu
gerçeklik siyasi mülahazalarımızın esas konusu haline gelmeyi bile başaramadı.
Geldiği yerlerde de ‘cahillik, gerilik’ gibi elitist, üstenci yaklaşımların
salvolarıyla karşılaştı. Bu Türkiye siyasi tarihinin herhangi bir
partisinin-CHP 1977- bir kez ulaşabildiği yüksek oranın yüzde ellilere
yaklaşarak-inerek devam edebilmesi ve sabitlenmesi bizi yeterince meşgul etmedi.
En çok yüzde 38’e-bir kez- düşen bir desteğin bu süre içinde onlarca
araştırmanın konusu olması gerekmez miydi?
-AB başta olmak üzere batılı güçlerin iktidara yönelik eleştirel yaklaşımlarının bizde yanılsamalar yarattığı, tek yanlı yaklaşımlara sürüklediği, abartılı beklentiler oluşturduğunu görmeli miyiz/iddia edebilir miyiz?
-Neredeyse 30 yıldır birkaç parlak istisna dışında üretimden gelen gücün siyasi arenanın bir aktörü haline gelememesinin nedenleri üzerinde yeterince tartışıp konuştuk mu? Bence hayır… Bu güçlerin siyaset sahnesinde gövdeleriyle yer al(a)mamasının ne anlama geldiğini en iyi bildiğimizi sandığımız halde.
-Ülkede gerçek anlamda ne bir sosyal demokrat, ne bir
liberal politik hareket var. Bunun yerine biz yıllardır devlet-bir zamanların
devletinin- partisine sosyal demokratlık yakıştırıyoruz ve beklentilerimizi bu
abuk yakıştırma belirleyebiliyor.
-Biraz fazla mı(!) seçimci(!) olduk? Seçimlerin yaklaştığı
dönemlerde sol olarak ivmelenip, hareketlendiğimize bakarak böyle
söyleyebiliriz. Bu konu da dikkatimizden kaçıyor sanki. Gerçi bu durumun birçok
nedeninden söz edilebilir, ama zaten edilip tartışılması da gerekmez mi?
-Bir yıl önce dokunulmazlıkların kaldırılmasının, birkaç ay
önce seçimleri düzenleyen yasanın çıkartılmasının, OHAL ilanının ve ısrarla
sürdürülmesinin, baskın seçim kararı alınmasının, seçimlere 15 gün kala medyada
tam tekel gerçekleştirilmesi için adımlar atılmasının, birkaç aydır dış askeri
müdahalelere yönelinmesinin, SADAT’ların, kayıp silahların, sosyal medyada sık
sık boy gösteren silahlı pozlar verilmesinin…vb bir çok gelişmenin bütünsel bir
hedefin kendi içindeki tutarlı adımları olduğu gerçeği siyasi pozisyon
alışlarımızı ne kadar etkiledi?
-Buna karşılık esası hiçbir şekilde belirlemeyen seçimlerin ‘kömür
dağıtılması ve sosyal yardımlarla, hile ile kazanıldığı’ vb iddialarla ne kadar
vakit kaybettiğimizi neden farketmiyoruz?
Artık demokrasinin karşısında deriniyle-sığıyla devletleşmiş bir güç var...
Şimdilik bu kadar… Devamı ne zaman, bilmiyorum… Umarım
bir tartışmanın konusu olur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder