25 Haziran 2018 Pazartesi

MUKTEDİRİN ‘ZAFERİ’ VE İLK AKLA GELENLER 1

Bu irade umudu kaybetmemek için hayati önemde!
Milletçe-bu tür genellemelerin ürettiği hata payını da hesaba katmak kaydıyla- bu satırları yazan da dahil olmak üzere ve özellikle bu memleketin solunu da kapsayan çok kuvvetli bir sübjektivizmle malul olma halinin bütün politik tavır alışlarımızı belirlediğini düşünüyorum… Çok kolay ‘havaya’ giriyoruz ve hemen arkasından da burun üstü çakılıyoruz… İlginç olan muhtemel sonuçlarda belirleyici olabileceğini düşündüğümüz önemli ayrıntıların altını çizdiğimiz halde bunları çabucak unutarak hafızalarımızın derinliklerine itiyoruz, dolayısıyla kolayca rüzgara kapılıyoruz ayakları yere basmayan bir hayalciliğe sürükleniyoruz. Deyim yerindeyse bir noktadan sonra frenlerimiz boşalıyor…

Denilebilir ki; yoğun bir politik ortamda ‘aman dikkat’ demenin mümkünü var mı, ya da doğru mu? Bence olmalı ve hatta sol siyasetin farklılığının da bu olması gerektiğini düşünürüm. Yani her koşulda ayaklarımızın yerden havalanmasına izin vermemek.

-16 yıldır yaşadıklarımızın herhangi bir iktidar değişikliği olmadığını, yaşadığımızın bir tür ‘devrim!’ olduğunu, 1923 toplumsal sözleşmesinin parçalandığını, yeni iktidar güçlerinin yeni bir toplumsal sözleşme dayattıklarını bu satırları yazan da dahil olmak üzere söyleyenlerimiz oldu, ama üzerinde layıkıyla düşündüğümüz ve bu tespitlerin pratik süreçlere etkilerini hesap edip politikalar ürettiğimiz -maalesef yeterince- olmadı… Bu iktidar süresinin neredeyse 2/3’si eski rejimi yeniden ihya etmek gibi bir ham hayalle ve hatta girişimlerle geçti… Daha yeni yeni toplum ve aydınları olarak ordu ve devlet tapınıcılığından arınıp alternatif eşitlikçi-demokratik toplum modelleri üzerinde düşünmeye başlamış bulunuyoruz. HDP’nin yeni siyasi sürece tutunabilmesi ve ciddi bir varlık haline gelmesi bence bu gelişmenin somut örneği. Bu yeni toplumsal güç olarak HDP’ye kulak kabartma ve anlamaya çalışılması sürecinin de gerek idrak yetersizliği ve gerekse yoğun baskılar yüzünden pek bir naif olduğunu da-şu aşamada- unutmamak gerek. Hala ‘sosyalistler HDP’nin kuyruğuna takılmak isteniyor’ abukluğunun devam ettiğini hatırlayalım… Sabih Kanadoğlu, Kemal Gürüz, Çevik Bir, Oya Sertel… vb bir dönemin şaşaalı isimlerinin birer siyasi mevta haline gelmelerinin nedeni üzerinde derin derin düşünmek zorunda değil miyiz? Başka bir deyimle 16 yıldır yaşadıklarımızın daha önceki rejimden kaynaklanan nedenleri üzerinde düşünmeye ne zaman başlayacağız?

-16 yıldır her seçimde en az %40’lık bir seçmen desteğine sahip olmayı başarmanın ne anlama geldiğini hiç düşünmediğimiz gibi, bu gerçeklik siyasi mülahazalarımızın esas konusu haline gelmeyi bile başaramadı. Geldiği yerlerde de ‘cahillik, gerilik’ gibi elitist, üstenci yaklaşımların salvolarıyla karşılaştı. Bu Türkiye siyasi tarihinin herhangi bir partisinin-CHP 1977- bir kez ulaşabildiği yüksek oranın yüzde ellilere yaklaşarak-inerek devam edebilmesi ve sabitlenmesi bizi yeterince meşgul etmedi. En çok yüzde 38’e-bir kez- düşen bir desteğin bu süre içinde onlarca araştırmanın konusu olması gerekmez miydi?

-AB başta olmak üzere batılı güçlerin iktidara yönelik eleştirel yaklaşımlarının bizde yanılsamalar yarattığı, tek yanlı yaklaşımlara sürüklediği, abartılı beklentiler oluşturduğunu görmeli miyiz/iddia edebilir miyiz?

-Neredeyse 30 yıldır birkaç parlak istisna dışında üretimden gelen gücün siyasi arenanın bir aktörü haline gelememesinin nedenleri üzerinde yeterince tartışıp konuştuk mu? Bence hayır… Bu güçlerin siyaset sahnesinde gövdeleriyle yer al(a)mamasının ne anlama geldiğini en iyi bildiğimizi sandığımız halde.

-Ülkede gerçek anlamda ne bir sosyal demokrat, ne bir liberal politik hareket var. Bunun yerine biz yıllardır devlet-bir zamanların devletinin- partisine sosyal demokratlık yakıştırıyoruz ve beklentilerimizi bu abuk yakıştırma belirleyebiliyor.

-Biraz fazla mı(!) seçimci(!) olduk? Seçimlerin yaklaştığı dönemlerde sol olarak ivmelenip, hareketlendiğimize bakarak böyle söyleyebiliriz. Bu konu da dikkatimizden kaçıyor sanki. Gerçi bu durumun birçok nedeninden söz edilebilir, ama zaten edilip tartışılması da gerekmez mi?

-Bir yıl önce dokunulmazlıkların kaldırılmasının, birkaç ay önce seçimleri düzenleyen yasanın çıkartılmasının, OHAL ilanının ve ısrarla sürdürülmesinin, baskın seçim kararı alınmasının, seçimlere 15 gün kala medyada tam tekel gerçekleştirilmesi için adımlar atılmasının, birkaç aydır dış askeri müdahalelere yönelinmesinin, SADAT’ların, kayıp silahların, sosyal medyada sık sık boy gösteren silahlı pozlar verilmesinin…vb bir çok gelişmenin bütünsel bir hedefin kendi içindeki tutarlı adımları olduğu gerçeği siyasi pozisyon alışlarımızı ne kadar etkiledi?

-Buna karşılık esası hiçbir şekilde belirlemeyen seçimlerin ‘kömür dağıtılması ve sosyal yardımlarla, hile ile kazanıldığı’ vb iddialarla ne kadar vakit kaybettiğimizi neden farketmiyoruz?
Artık demokrasinin karşısında deriniyle-sığıyla devletleşmiş bir güç var...
Şimdilik bu kadar… Devamı ne zaman, bilmiyorum… Umarım bir tartışmanın konusu olur…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...