Ben korkuyorum arkadaş. Neden mi? Yeniden o kanlı günlere dönmekten. Karakolların basıldığı, bombaların patladığı, çatışmaların ve ölümlerin toplumsal kesimleri suskunluğa ittiği o günlerin, kabus dolu o günlerin geri gelmesinden it gibi korkuyorum. Etnik kökeni ne olursa olsun, üniformalı ya da üniformasız gençlerin cenazelerinin musalla taşlarına doluşmasından, hergün onlarca eve ateş düşmesinden it gibi korkuyorum. Korkmayan beri gelsin.
Bazı süreçler vardır ki, başladın başladın bir daha geri dönemezsin. Ateşle oyun olmaz. Çatışmasızlık hali, barış süreci, siz meşrebinize göre ne derseniz deyin, böyle bir şeydir. 'Ben artık oynamıyorum' diyemezsiniz.
Dahası şu ya da bu hesaplarla, ya da amaçlarla yokuşa da süremezsiniz. Oyalayamazsınız, sürüncemede bırakamazsınız, karşınızdaki muhatabınıza madik atamazsınız. Kararlı ve net bir duruş sergilemek zorundasınızdır.
Aksi halde 'eski günlere' dönmekle kalmaz, kendinizi amansız bir ateş topunun içinde bulursunuz. Kardeşin kardeşi, komşunun komşuyu, yoksulun, zenginin birbirini öldürdüğü bir cehennemde. Nereden mi biliyorum? Hissediyorum. hissediyorum. Siz hissetmiyor musunuz? Palalar, satırlar pompalı tüfekler, ezilen kafalar, 3. kattan fırlatılan vücutlar, basılan mahalleler... Daha ne istiyorsunuz? Daha ne lazım ki?
Beyrut cehennemini izlemek için yaşınız yetmiyor olabilir. Rwanda'yı bilmiyor olabilirsiniz. O zaman mabadınızı kaldırıp bir zahmet arşivlere girin. Kahraman Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını, Kanlı pazarı araştırın. 6/7 Eylül'ü de okumadınız mı? Malzeme mebzul miktarda var, maalesef. Okuyup araştırmak, titreyip, ürperip kendine gelmek için. 'Yok kardeşim benim zamanım yok' diyorsanız', o zaman etrafınıza bakın. Suriye'ye Irak'a, Afganistan'a, Pakistan'a bakın. Yok 'benim medyam bana yeter, ben gazetemin, TV kanalımın manşetleriyle mutluyum, bana yetiyorlar' diyorsanız. Siz olup olabilecek her şeye müstehaksınız demektir. Yapmayın.
Bu tür dönemler küçük harfle konuşulması gereken dönemlerdir. Kör devlet ve müesses nizam taraftarlığına hiçbir şekilde yer olmadığı gibi; fanatizmin, kör inancın, 'ama onlar bizimkiler', 'öbürleri düşman' edebiyatına hiç yer olmaması gerektir.
Kimseye 'hakkından hukukundan vazgeç' demeye hakkımız yok tabii ki. Kimseye 'verilenle yetin', 'olup biteni unut' demeye hakkımız yok tabii ki. Ama 'sakin ol' demeye hakkımız var. 'Meşruiyet çizgisinden ve makuliyetten uzaklaşma, karşındakini olmasa bile halkı unutma' demeye hakkımız var. Diğer yandan 'samimi ol, top çevirip durma, başladın madem adam gibi oyna, kimsenin onuruyla oynama, meşru hak ve hukuku tartışma konusu yapma, karşındakini küçük siyasi hesaplarına alet etmeye çalışma, o aptal değil, elini çabuk tut, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' demeye hakkımız var. Gün müzakere zamanı.
Abartiyor muyum? Karamsar mıyım? Varsın olsun. Benim karamsarlığımın, abartımın kimseye bir zararı yok. Yeterki biz uçurumun kenarından dönme basireti gösterelim.
Öyle bir an gelir ki, ilk kurşunu kimin attığının, kimin haklı kimin haksız olduğunun en küçük bir önemi kalmaz.
Öyle bir an gelir ki, ilk kurşunu kimin attığının, kimin haklı kimin haksız olduğunun en küçük bir önemi kalmaz.