YENİ BİR HAYAL KIRIKLIĞI UÇURUMUN DİBİ DEMEKTİR...
23.01.2013 19:16:45
'İmralı ile Görüşmeler'in başladığı açıklandığında kamuoyu ve toplumun ezici çoğunluğu coşkulu bir heyecana kapıldı. Bakmayın savaştan nemalanan ya da savaşın bitmesinin, yani barışın gelmesinin vatanı böleceği endişesi taşıyan kesimlere. Hiçbir ciddi tepki olmadı, olan tepkiler de halk ve kamuoyuyla buluşamadı. Pek hassas olduğu ve böyle bir ihtimale bile tahammülünün olmadığı iddia edilen Türk halkı neden büyük bir olgunluk, tevekkül ve hatta umutla karşıladı, bu süreci.. Neden?
Üstelik öylesine beklenmedik, öylesine şaşırtıcı bir gelişmeydi ki. Hatırlayınız, 'görüşmelerin' başlamasından önceki günleri. Neredeyse idamın yeniden yasalaştırılacağını bekler olmuştuk. Operasyonlar ve şiddet bütün şiddetiyle devam ediyor, siyasete hakim olan şiddet dili korkunç bir karanlığa yeniden sürüklendiğimiz izlenimi veriyordu. Yüzlerce PKK'lının, onlarca askerin ölüm haberleriyle dolu medya; her gün üstümüze şiddet ve kan boca ediyordu. Operasyonlar olanca şiddetiyle devam ediyor, ülke açlık grevleriyle sarsılıyor, İleri demokratik(!) uygulamalar boğucu bir havanın giderek hakim olduğunu gösteriyordu.
Peki niçin, sadece 'görüşmelerin' başladığı açıklaması bu boğucu havanın dağılmasına, yeniden umut ve barış beklentilerinin hızla boy vermesine neden oldu? Neden kamuoyu 'yahu ne oluyoruz' bile demedi, ya da sadece mırıldanmayı tercih etti.
Neden insanlar; ' hadi kardeşim, bizi mi kandırıyorsunuz, bu işin altında bir çapanoğlu var, daha dün idamdan söz ediyordunuz, 'açlık grevindekiler ölülerse ölürler' mealinde açıklamalar yapıyordunuz. 'Bu da nedir, şimdi' demediler ya da benzer şeyleri mırıldanarak söylediler ve hemen de unuttular.
'Acaba yeni bir taktik oyunla mı karşı karşıyayız. İktidar, cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik zaman kazanma taktiği mi izliyor? Her şey bitecek yeniden, tekrar şiddet sarmalına döneceğiz ve gençlerimiz ölmeye devam mı edecek? Bu bir oyun mu?' demediler. Dedilerse de, karınlarından dediler ve geçtiler.
Uludere ölüleri mezarlarında rahat uyuyamazken, hesap sorulacağına dair belirtileri geçelim, tersi söylemler iktidar çevrelerinden her gün dile getirilirken; 'hadi canım sen bunu benim külahıma anlat, kim bilir kafandan neler geçiyor' demediler, diyenler de suskunlukla geçiştirildi.
Geçmiş hayal kırıklıları, kursağında kalan sevinçler, umutsuzluğun dibine vurmuşluk; yeni döneme geçişte hiçbir uyumsuzluğa yol açmadı. Neredeyse ittifak halinde başta Kürt halkı olmak üzere kahir ekseriyet yeniden barış umudu katarının peşine takıldı.
Yetmedi? 'Görüşmeler' devam ederken bile 'tutturmuşlar bir Kürt sorunu diye' başlayıp 'Kürt sorunu yoktur ' la biten söylemler bile barış umudunu kıramadı. Kendilerine verilen desteği bile ellerinin tersiyle itmeleri bile bir 'acaba'ya yol açmadı. Doludizgin operasyonlar, tutuklamalar devam ettiği, genç ölüler ocaklara ateş düşürmeye devam ettiği halde tereddüt etmediler, umutlarını yitirmediler. Safiyane bir içtenlikle bu söylemlerin ve uygulamaların, ülkenin batısının gazını almaya yönelik olduğunu; aslında gerçeğin iktidarın barış isteği olduğunu düşünmeyi tercih ettiler. Ölülerini yüz binlerle birlikte vakarla kaldırdılar. Barış umutlarını kitlesel olarak dile getirdiler.
Sağlı sollu, bir o yandan bir bu yandan gelen tokatlardan aptala dönmüyorlar, bir anda hizalanıyorlar.
Peki neden, neden? Bu coşkulu adeta adanmışlık hali neyi gösteriyor?
Sadece ve sadece tutkulu, artık ertelenemez, savsaklanamaz, unutturulamaz bir barış talebini gösteriyor. Hemen, şimdi, bugünden yarına BARIŞisteğini dile getiriyor. Türkler ve Kürtler yoruldu, halklarımız bitap düştü. Kaybettiklerimiz sadece gençlerimiz değil. Geleceğimizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız, artık? Kaçıracağımız bir fırsat, son fırsatımız olabilir. Ve bunun vebali çok büyüktür?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder