19 Ekim 2014 Pazar

Sandık demokrasisinin dayanılmaz hafifliği...

Sandık demokrasisinin dayanılmaz hafifliği...

Sandık demokrasisinin dayanılmaz hafifliği...
22.08.2013 21:26:36


“Sermaye ve iktidar olanaklarının kişilere aşılamaz bir avantaj sağladığı rejimin adı ‘demokrasi’ olabilir mi?”
Monte Kristo Kontu

Gelişmeler ‘demokrasi’ tartışmasını güncelledi. Uzun zamandır seslendirilen ‘sandıkla gelen sandıkla gitmeli’ fikri yeniden ve daha sıklıkla dillendirilir oldu. Öyle ki ‘sandık’ artık psikolojik bir terör aracı haline getirildi.  
-Her türlü örgütlenme hakkının elinden alındığı ya da göstermelik olduğu ya da bu hakkı kullanmanın ciddi riskler taşıdığı ya da sana sunulan örgütlerle yetinmek zorunda olduğun bir toplumda demokrasi denilen şey, nasıl bir ‘şey’ olabilir?
-Bireysel ya da toplu hak aramanın önünde TOMA’ların, gaz bombalarının, keyfi tutuklamaların muhatabı olma tehlikesinin olduğu ‘demokrasi’ nasıl bir ‘şey’dir? Polis tekmeleriyle arka sokaklarda öldürülme tehlikesiyle yaşamanın neresi demokrasidir? İddianameleri polis müzekkerelerinin belirlediği ‘demokrasi’ nasıl bir ‘şey’dir.
-Düşüncenin ifade edilmesi halinde hapis cezaları ve uzun tutukluluk süreleri tehdidi ile karşı karşıya kalınan demokrasi nasıl bir ‘şey’dir?
-Sahip olduğun maddi servetin ve gücün siyaset alanında seni karşı konulmaz bir avantaja sahip kıldığı bir ‘demokrasi’ nasıl bir demokrasidir? Seçilmenin garanti olduğu bir partiden belediye başkanı olabilmek için milyonlarca doların yatırılabildiği bir ‘demokrasi’ nasıl bir ‘şey’dir?
-Milyarlarca liralık hazinelere sahip egemen sınıf partileri; ellerinde tuttukları kamuoyunu etkileme araçlarının da yardımıyla dört ya da beş yılda bir sandıkta gaspettikleri  ‘halk iradesini’, dört ya da beş yıl için tepe tepe kullanma hakkını kendilerinde görürler.
-Bugün bize dayatılan ve önünde secde etmemiz istenen sandığa ve belli zaman aralıklarıyla yapılan seçimlere dayalı ‘demokrasi’ kavrayışı ve olgusu olsa olsa bir demokrasi illüzyonudur. ‘Demokrasi’, egemen sınıfların çıkar çatışmalarının krize dönüşerek sistemi yıpratır hale gelmesini önlemek amacıyla oluşturulmuş bir denge bulma ve uzlaşma enstrümanıdır.
-‘Demokrasi’ aynı zamanda halk sınıf ve tabakalarının güncel ve uzun erimli taleplerini sistem içinde massedebilme olanaklarını da, egemenlere sunar.  ‘Demokrasi’ denilen şey, sık sık sistemi zorlayan aşağıdan gelen toplumsal direnişler karşısında da hemen-bu haliyle bile -‘askıya’ alınma potansiyelini de bünyesinde barındırır.
-‘Demokrasi’ denilen bu şeyin öznesi egemen sınıflar, onların siyasi partileri ve onların liderleridir. Birey ise, dört yılda bir kullanmaya mezun olduğu oyuyla, her türlü maddi-manevi kuşatılmışlık altında egemenlerin ihtiyaç duydukları halk iradesi aldatmacasının figüranları olarak görülürler. Oyunu kullandıktan sonra o bireye düşen ellerini kavuşturup, para ve iktidar sahiplerinin elinde tuttuğu medyadan üzerine boca edilen temaşaa olanakları ile uyuşarak daha sonraki sandığın önüne gelmesini beklemektir. Oyunu verdikten sonra dört ya da beş yıl beklemek zorunda olan bir halkın belirleyici egemenliğinden ve iradesinden söz etmek mümkün müdür?
-Denilebilir ki; bu ve buna benzer bir çok örnek ‘geri’ demokrasilere özgü olgulardır. Soruna bizim demokrasimizin zaafları açısından değil, ‘ileri’ demokrasi örnekleri açısından yaklaşmak gerekir. Daha ‘ileri’ demokrasi  örneklerinin olduğu su götürmez. Bu örnekler de yukarıda sıraladığımız temel özellikleri, özü itibarıyla içlerinde barındırırlar. Demokrasinin daha ilerisi ile gerisi arasındaki tek fark, aslında, ekonomide yaratılan artı değerin miktarının çatışmaları ve uzlaşmazlıkları tolere etmeye ne kadar imkan verdiğiyle ilgilidir. Toplumları oluşturan bireylerin sahip olmadıkları maddi servetlere ve güçlere sahip olan temsilcilerin değil, halkın örgütlü iradesinin belirleyici-her an her dakika, sürelere bağlı olmayan- olduğu bir sistem ancak demokrasi adına layık olabilir.
Dolayısıyla demokrasi denilen ‘şey’;
-Halkın denetiminin tamamen ve her bakımdan dışında ordu, polis ve istihbarat teşkilatıyla mümkün bir ‘şey’ değildir. Hatta, demokrasi bu kurumların verili varlıklarıyla bağdaşır bir ‘şey’ de değildir.
-Halkın, liderlerin kendisine sunduğu yani uygun gördüğü kişilerin arasından seçtikleri ile dört-beş yıl yetinmek zorunda oldukları; onları istedikleri zaman geri çağırma olanaklarının olmadığı, bin bir türlü maddi- manevi imtiyazla donanmış temsilcileri(!)nin oluşturduğu parlamentodan da ibaret bir ‘şey olamaz.
Demokrasi denilen ‘şey’;
-Yukarıdan aşağı değil aşağıdan yukarı bir ‘şey’ olmak zorundadır. Küçük birimlere ve yerele dayanmalıdır.  Doğrudan olmak zorundadır. Sokak, mahalle, yöre işyeri ve üretim birimleri meclislerine dayalı olmak zorunda olan bir ‘şey’dir.
-Irkçı ve cinsiyetçi fikirler dışında sonsuz bir ifade ve örgütlenme özgürlüğünü garanti altına almış bir ‘şey’ olmak zorundadır.
-Aşağıdan yukarıya bu meclislerde, sivil toplum örgütlerinde ve sendikalarda örgütlenmiş halkın doğrudan denetimi ve örgütlenmesi dışında hiçbir kurumun olmadığı bir ‘şey’ olmak zorundadır. Bu meclisler ve örgütleri vasıtasıyla sokak kanalizasyonundan tutun, dış politikaya kadar her türlü yerel ve genel ölçekte iradesini-her an ve her şekilde-ortaya koyabilme hakkı ve imkanı olan bir halka dayanan bir ‘şey’ olmak zorundadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...