Kentli aydının Demirtaş'la imtihanı ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri…
08.08.2014 02:07:33
30 Mart yerel seçimlerinden önce başlayan Kürt siyasi hareketine yönelik daha bir anlayışlı yaklaşım ve kulak kabartma eğilimi, S. Demirtaşın cumhurbaşkanlığına adaylığının açıklanmasından sonraki süreçte giderek artan bir seyir izliyor. Türkiye’nin batısında izlenen bu gelişme geleneksel inkarcı devlet politikasının sorgusuz destekçisi durumunda olan-yakın zamana kadar- kesimlerde zihinsel bir kırılma yaratıyor.
Kentli, laisist, kurucu Kemalist devlet yapısına koşulsuz iman üzerine kurulu aydın bilincinde ortaya çıkan ve yaygınlaşan bu sürecin 12 yıldır bir karabasan gibi yaşam alanlarının oksijenini emen AKP iktidarının soluksuz bıraktığı bir çaresizlik ortamından güç aldığı açık.
Kürt siyasi hareketinin bütün dezinformasyon ve karartma çabalarına rağmen barış sürecini sürdürürken muhalefete sırtını dönmek yerine, son derece haklı muhalif direnişle ısrarla bir rezonans arama çabası içinde olması önyargıların kırılmasında önemli bir etken oluyor.
Ortadoğu’da artan IŞİD tehlikesine karşı Kürt siyasi hareketinin gösterdiği kararlı direniş laisist duyarlılıklarıyla bilinen bu kesimlerdeki zihinsel açılımın diğer önemli etkenlerinden.
Bütün bu etkenlerin yanında HDP oluşumunun Türkiye’nin bütününü kapsayan politikalarının rolü ve bizatihi S. Demirtaş’ın sempatik ve içten kişiliğinden yükselen kapsayıcı, radikal demokrat mesajların etkisi vurgulanmadan geçilemeyecek önemdedir.
Sözcü gazetesinde simgelenen, Y. Özdil zihniyetinde dile gelen ırkçı söylemlerle Kürtlere yönelik ayrımcı ve düşmanca ‘ulusalcı’ siyasetin zemini daralıyor. Giderek daha çok ‘batılı’ aydın, ‘biz kürtlere karşı hata yaptık’ noktasında bir düşünsel evrim yaşıyor.
Bu süreç, aynı zamanda, hızla tek adam diktatörlüğüne evrilen AKP iktidarı karşısında geleneksel-anti demokratik devlet yapılanmasını yeniden ihya etmeye yönelik muhalefetin(!) iflası anlamına geliyor. Bu koşullarda yeni bir toplumsal sözleşme temelinde demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi halkçı seküler muhalefetin önü açılıyor.
İşte bu koşullarda CB seçimlerine giriyoruz. Bu seçim hiçbir kural tanımayan, kendi hukukunu kendisi yaratma çabası içinde bulunan ve diktatörlük inşa etmeyi amaç edinen AKP ve onun lideri RTE’a karşı hayati bir demokrasi sınavı anlamını taşıyor. Karşı karşıya olduğumuz RTE zihniyeti kendisine geri çekilebileceği hiçbir uzlaşma alanı bırakmamış, dişiyle tırnağıyla ve her olanağı kullanarak iktidarda kalmaya çalışmaktan başka yapacak işi olmayan bir otokrat, oligarşik tahakkümü ve saldırganlığı ifade etmektedir.
Bu tehlikeye karşı yapılabilecek tek şey özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesini yükseltmek, farklılıklar içinde içinde birarada yaşayabilme umudumuzu güçlendirmekten geçmektedir.
Açıktır ki, bu umudu güçlendirecek olan tek aday Demirtaş ve onun ağzından dile gelen demokratik talepler ve ilkelerdir.
E. İhsanoğlu başarı şansı olmayan, çok daha önemlisi gerek destekçi siyasi oluşumları açısından, gerekse dile getirdiği mesajlar açısından hiçbir demokrat ve özgürlükçü nosyonu olmayan, özgür yaşam tarzı açısından sıkıntılar içeren dinsel retoriği ile rakibinden farklı bir ışık vermeyen bir seçeneği temsil etmektedir.
Orta sınıf kentli aydın bir kez daha ciddi bir sınavla karşı karşıyadır.
-Ya ‘kötünün iyisine’ teslim olacak, Erdoğan’ı yenebilecek-hiçbir gerçekliği olmayan- tek aday olduğu zannı yaratılan, ceberrut geleneksel devlet politikalarının köhne temsilcisi E. İhsanoğlu’na oy vererek yeni bir siyasi körlük örneği verecek; ‘kazanan ata oynama’ yanılsamasına bir kez daha sürüklenecek, her seçim döneminde itildiğimiz çaresizliğe bir kere daha boyun eğecek;
-Ya da Demirtaş’ın kişiliğinde ve programında ifadesini bulan özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi, barışçı, değişimci, seküler yaşam umudunu güçlendirme çabalarına omuz verecek. Ya eskiye ve köhnemişliğe oy verecek ya da yeniye…
Erdoğan’ın en büyük korkusu, emin olunuz, İhsanoğlu’nun alacağı oy miktarından çok özgürlükçü-demokratik taleplerin ve programının %10 barajını geçeceği endişesidir.
O, kendisinin kötü bir takliti olan İhsanoğlu’ndan değil , Demirtaş’ın simgeleştirdiği demokrasi ve özgürlük bilincinden korkmaktadır.
Kentli aydın bir süredir sezinlediği demokrasi ve özgür yaşam yolunda yürüyüşünü sürdürecek mi, yoksa reel politikaya teslim mi olacak? 10 Ağustos akşamı bu sorunun cevabını alacağız. Bu soruya verilecek Demirtaş cevabı, 2015 seçimlerine doğru demokratik-özgürlükçü saflara büyük bir ivme kazandıracaktır:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder