19 Ekim 2014 Pazar

'Beyefendi farkı' ya da bir özeleştiri denemesi...

'Beyefendi farkı' ya da bir özeleştiri denemesi...

'Beyefendi farkı' ya da bir özeleştiri denemesi...
03.08.2014 22:40:47

Bu yazı Basın Ahlak Yasası gözetilerek yazılmıştır.

60 yaşındayım ve neredeyse çocuk yaşlarımdan beri kendimi sosyalist zihniyet dünyası içinde buldum. Bu girişi yapmamın nedeni; bir yandan siyasete bakış açım için okura bir kolaylık sağlamak, diğer yandan nispeten uzun sayılabilecek geride bıraktığım yıllarda bir çok siyasi lideri deneyimlemek olanağına sahip olduğumu aktarmak içindi.
60’lı yılların sonundan itibaren gerek iktidar olabilme imkanı yakalamış, gerekse muhalif bir çok lider -en geniş yelpazede- gözlerimin önünden geçti. Askeri darbeler dönemlerini de hesaba katarsak  oldukça zengin bir ‘lider’ gözleme talihine(!) sahip olduğum inkar edilemez, sanırım. İsimleri sayarak kimsenin sinir uçları ile oynamak ve kötü anılarını canlandırmak istemiyorum.
Ama bu defa ki farklı. Evet evet farklı… Bu düşünce ile kendimi yakaladığım birkaç aydan beri konu üzerinde düşünmekteyim. Öyle ya neden farklı?
Diyebilirsiniz ki; ‘kardeşim sonuç olarak ‘bu’ da sömürüye ve eşitsizliğe dayanan kapitalist dünyanın, yeni koşullarda ortaya çıkan bir lider figürü… Sermaye’den yana, muktedirlerin tahakküm araçlarını kullanan, konjonktürün ortaya çıkardığı sistemin asli karakteriyle hiçbir problemi olmayan, tam tersine sistemin bekçiliğine soyunmuş yeni bir lider. Emperyalist dünyanın güç merkezleri arasında kendine bir yer açmaya çalışan bir nevzuhur’. Bu ve benzer politik tanımlamalara itirazım olmaz. Olsa olsa başka kelimelerle daha da geliştirip zenginleştirebilirim.
Peki bu ve benzeri tanımlamalar neden beni tatmin etmiyor? Ben neden hala bir eksiklik hissediyorum?  Neden bu tanımlamalar-bu minvalde ne kadar zenginleştirilirse zenginleştirilsin- bana kuru geliyor, beni kesmiyor?
Bu ‘eksikliği’ gidermek için neden irrasyonel, duygusal-kişisel-ahlaki kavramlara, kötücül sıfatlara ve düşüncelere yöneliyorum? Hiçbir zaman böyle olmamıştı.
Başta belirttim, ben sosyalistim. Ve sosyalistler politik olguları bilimsel metotlarla analiz ederler. Onları kişiselleştirmezler; en fazla siyaset sosyolojisinin kavramlarıyla olguları değerlendirirler. ‘Onlar’ egemenlerin enstrümanlarıydı, ‘biz’ ezilenlerin sözcüsüydük.  ‘Onlar’ hakim sınıfların ve emperyalistlerin  temsilcileri idi, ‘biz’ emekçi sınıfların ve tüm ezilenlerin.
Peki şimdi olan ne? Ben şimdi ben neden sözü edildiğinde neredeyse refleksif olarak yoğun bir öfkeye garkoluyorum ve ahlaki tanımlamalar dünyasına balıklama dalıyorum. Neden TV görüntüsü bile bende en ilkel duyguları kışkırtıyor, beni irrite ediyor ve nabız atışlarım hızlanıyor.  Neden bilimsel soğukkanlılığım uçup gidiveriyor.
Gerçi yukarda Allah var-ben de bir kaçına şahit oldum ki-böylesine öfke ile dolu insanlar var. Tamam da bana ne oluyor?
Bunun iki nedeni olabilir:
-Beyefendi gerçekten öncellerinden farklı olarak daha doyumsuz, daha hırslı, kindar, gerçeklikleri davasına uygun olup olmamasına göre tasnif eden, davasına hizmet adına her şeyi ve her kavramı araçsallaştırmasını bilen, tepeden tırnağa öfke ve aynı oranda da korkularıyla dolu bir kişiliktir. Bu anlamda devlet denilen kurumun bürokratik özellikleri olan bir hizmetçisinden çok kendini bir egemen özne olarak görmektedir. Yani birilerinin yakıştırdığı gibi ‘padişah’ özellikleri taşımaktadır.
-Ya da bende kuvvetli yaşlılık belirtileri başlamış ve benim duygularım siyasi endişelerimin önüne geçmeye başlamıştır.
Bana göre ikincisi doğru. Beyefendinin öncellerinden hiç ama hiçbir farkı yoktur. Ve ben öfkemin kurbanı olmuşumdur.
Siz ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...