19 Ekim 2014 Pazar

Son derece kritik birkaç yıla girerken...

Son derece kritik birkaç yıla girerken...

Son derece kritik birkaç yıla girerken...
13.05.2013 12:16:05


Önümüzde yerel seçimler, genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Muhtemelen bir de anayasa referandumu. Bütün bunlar önümüzdeki iki yıl içinde cereyan edecek. Görünen o ki, olay basit bir seçim yoğunlaşması değil. Önümüzdeki bu yıllarda Türkiye’nin kaderi belirlenecek.
Siyaset bu çalkantılı yıllara göre mevzilenmeye başladı. AKP koalisyonu içerisindeki temel akımlar pusuya yatmış durumdalar.
Özellikle Cemaat, uzun zamandır kimi zaman gün ışığına çıkan ve çoğu zamanda alttan alta devam eden orijinal konumunu devam ettiriyor. Koalisyonun cemaat ayağı süreç içinde başka ittifaklara yelken açabilir. Kadim devletle çatışmamayı ve her kritik aşamada devletin yanında saf tutarak müttefiklerini unutmayı(!) adet haline getirmiş cemaat için yeni bir manevra(!) sürpriz olmaz. 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta ve Kürt ayaklanmasında devletin yanında saf tutan-hala da devam ediyor- cemaat, biliyorsunuz, 27 şubat muhtırasından sonra hükümetin geri adım atmaması üzerine çark etmiş ve desteğini AKP’den yana koymuştu. 367 tartışmaları ve Cumhurbaşkanlığı için mecliste yapılacak oylamaya kadar bir kulağı askerde, bir gözü Mehmet Ağar’da olan cemaat, son anda saf değiştirmişti. En son 12 Eylül referandumunda hükümeti yoğun bir şekilde ve açıkça destekleyen cemaat, MİT kriziyle dişlerini göstererek siyaset sahnesinin de önemli aktörlerinden olduğunu ve payanda olmayacağını ilan etmiş oldu. Mit başkanının tutuklanması girişimi aslında Oslo görüşmelerini basına sızdıranın cemaat olduğu iddialarına da gerçeklik sağlar gibi. Dershane kapatma girişimleri, cemaatin karşı saldırısı olarak kısa zamanda on binlerce üye kazandığı iddia edilen bir eğitimciler sendikası kurulması girişimiyle karşılandı. Dershane kapatmaktan vazgeçen hükümetin bu tutumu karşısında sendika feshedildi. Cemaatle AKP arasındaki çekişmenin kaynağında son genel seçimlerde cemaat listesinin büyük ölçüde delindiği ve cemaat kadrolarının bürokrasi içerisinde tasfiye edilmesinin olduğu iddia ediliyor. Cemaat İşadamları, yargı kadroları ve emniyetteki gücüyle iktidar mücadelesinin önemli bir kanadı. MİT’te etkinlik sağlayamamış olmaları zaafları. Kimi Taraf yazarlarının MİT’e ve hükümete yönelik etkin muhalefetlerine(!) dikkat... Ayrıca cemaat barış süreci bir kazaya uğramadan, başarıyla sonuçlanırsa Erdoğan’ın artık tutulamayacağını düşünüyor.
Cumhurbaşkanı da ortalığı kolaçan ediyor. Eski TMSF başkanı vasıtasıyla yeni bir parti için zemin yokladığı basında yazılıp çizildi. 3. Bir güç olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyor. Duruma göre cemaatle ittifak arayışına girmesi sürpriz olmaz.
AKP ise bölgesel çatışma ve gelişmeleri doğru okuyarak, son derece pragmatik bir tutumla, uzun vadeli stratejik hedefleri için Kürt siyasetiyle-mümkünse hiçbir şey vermeyerek- anlaşma yolları arıyor. 30 yıllık bir savaşa son verebilirse hem bölgede, hem de Türkiye’de büyük bir prestij sağlayarak iktidarını tahkim edeceğini düşünüyor. Bu elindeki en büyük kozu. Rakipleri de bunu farkında.
Hükümet kartlarının bir kısmını açmış ve inisiyatifi ele almış görünüyor. Ancak oyun henüz yeni başlıyor. Ve taraflar daha bütün kartlarını masaya sürmediler. Görünen o ki, hiçbir şey çantada keklik değil. Kürt siyasi hareketinin bu süreçte izleyeceği rol kritik öneme sahip.
 Yurt gazetesinin haberi cemaat ile hükümet arasındaki çelişkilerin giderek keskinleştiğini gösteriyor. Yurt Gazetesinin manşete çıkardığı haber özetle aşağıda…
“…Bu maddeler, Fethullah Gülen tarafından Erdoğan’a diplomatik bir dille ‘bunları çiğnersen karşındayız’ mesajı veren bir muhtıra niteliğinde. Gülen’in yarı resmi sözcüsü Hüseyin Gülerce bu 5 maddeyi şöyle sıralıyor:
-BDP ile başkanlık, yarı başkanlık pazarlığı yapmayın.
-KCK-PKK’yı meşrulaştırmayın, yeni taleplere evet demeyin.
-Yeni Anayasa’yı KCK-PKK-BDP’ye rehin veremeyin.
-Türk milleti kavramını yeni anayasadan çıkarmayın.
-Türkiye’yi federasyona götürerek bölmeye yol açmayın…”
Bu sert mesajın iki temel özelliği var: Birincisi çelişkinin derinleştiği ve keskinleştiği görülüyor. Cemaat bu sert çıkışıyla meydan okuyor. Henüz ipler kopma noktasına gelmese de, ondan bir önceki aşamadan söz edilebilir. Tabii ki bu karşılıklı güç gösterileri ve restleşmeler illaki bir kopuşa yol açmayabilir. Ancak göründüğü kadarıyla seçimlere doğru giderken ortam hızla gerginleşiyor, sertleşiyor. İkincisi, bu maddeler, büyük ölçüde ulusalcı yelpazenin-en geniş anlamda hassasiyetlerini yansıtıyor. Bu demektir ki, her zamanki pragmatizmiyle cemaat; gerekirse ulusalcılarla ittifak yapabileceğinin sinyallerini de bir tehdit olarak masaya sürüyor. Bunun cemaat açısından hiçbir şaşırtıcı tarafı yok. Onlar son derece becerikli bir reel politiker hareket. Her kaba girip, her boruyu üfleyebilirler. Yeter ki nüfuz alanlarına ve güçlerine halel gelmesin. Esas merakla beklenen, şimdiye kadar ki bütün referanslarını cemaat karşıtlığı üzerinden formüle etmiş ulusalcı kesimin bu somut gelişme karşısında ne tutum alacağı. Demirel ve kimi sağ kökenliler, MHP, askerler gibi ulusalcıların bir kanadı açısından bu problem teşkil etmeyebilir. Nitekim Yaşar Okuyan Hoca’yı ziyaret etmiş bile. Peki İşçi Partisi ve CHP’nin ulusalcı kanadı ne yapacak? Siyasi tarihin şakası da böyle oluyor anlaşılan. Tasavvur edebiliyor musunuz, İşçi Partisi liderinin Hoca hakkında yeni gelişmelere nasıl uyum sağlayabileceğini?
İktidar koalisyonunun durumu ana hatlarıyla böyle.
Muhalefetin ise en kitlesel gücü durumundaki CHP ise neredeyse tamamen paralize olmuş durumda. Bir taraftan İşçi Partisi gibi ‘Mustafa Kemal’in’ askerleri tarafından çekiştiriliyor, diğer taraftan Kürt siyasi hareketinin çekim alanından etkileniyor. İnisiyatifi tamamen kaptırmış durumda, gelişmelerin arkasından sürükleniyor. Medyanın kendilerini anlamadığından ya da kasıtlı olarak yanlış yansıttığından şikayet ediyor. Sadece şikayet üstüne şikayet ediyor ve her seferinde birbirinden güzel-şaka değil- demokrasi bildirgeleri yayınlıyor. Ne kadar güzel metinler ve programlar üretirseniz üretin, bunların bu kadar karşılıksız olduğu, havada kaldığı başka bir dönem olmuş mudur, acaba? Bence CHP’nin temel meselesi, kronik meselesi Kürt kitlelerinin hassasiyetlerinden neredeyse tamamen kopmuş olmasıdır. Sanki bir kulağı ve gözü duymuyor, görmüyor. Kürtlerin hassasiyetleri kulaklarına ulaşamıyor, görüş sahalarına giremiyor. Çünkü Kürt oy potansiyeli ve kitlesi neredeyse kalmadı. Bu nedenle Ülkenin, bütün siyasi güçlerin şu yada bu yönden tanımlayarak mutabık kaldığı en temel mesele olan Kürt meselesinde böylesine naçar kalıp, ipleri Erdoğan’a kaptırır mıydı? En zor durumda olan partinin CHP olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Ulusalcı kanat ise son derece parçalı bir görünümde. Bir tarafta eski kontrgerilla yanlıları, kimi darbeci askerler, miadını doldurmuş sağ kökenli siyasetçilerden MHP’ye ve İşçi Partisine kadar geniş bir yelpaze. Bırakınız Kürtleri, halkın hangi kesimlerinde mesajlarıyla siyasi formatı değiştirebilecek bir kitlesel destek bulabilirler, bilmiyorum. Daha çok statükoyu deldirmemek mesajları etrafında ‘tarihin pususuna yatmış’ gibiler. Bürokrasi de de hiçbir güçleri yok. Laik orta sınıfların hassasiyetleri de siyasi formatı değiştirebilecek bir destek ihtiva etmiyor. Bu destek de her geçen gün toplam da azalıyor. Onların ironik ama, cemaatin öldürücü darbesine umut bağlamaktan başka şansları yok, darbe ihtimali de olmadığına göre.
Kürt muhalefeti ise en az sorunlu muhalefet. Çözüm sürecine tamamen angaje olmuş görünüyorlar. Taleplerinden vazgeçtiklerini düşünmek yersiz. Ancak, bu taleplerin hayata geçirilmesi sürecinin artık silahsız olması gerektiğinde net görünüyorlar. Giderek artan bir trend de kitleselleşmeleri ve meşrulaşma yönünde attıkları adımlar özgüvenlerinin artmasını sağlıyor. Hükümetin mümkün olan en az ve göz boyayıcı tedbirlerle süreci atlatabileceğini sanması gaflettir. Belki bir paradoks ama, hükümetin Kürt silahsız güçleriyle baş etmesi daha da zor görünüyor. Kürtler temel mevzuata yansımayan hiçbir şeyi kabul etmeyecekler.
Sosyalistlerin hatırı sayılır bir kesimi kaderini Kürt siyasi hareketiyle birleştirmiş durumda. Bu durum her iki taraf açısından da taktiksel bir ittifaktan ziyade samimi ve uzun vadeli bir birliktelik gibi görünüyor. Ancak gelişmelerin özellikle Kürt tarafı açısından nasıl seyredeceğini öngörebilmek mümkün değil. Onlar da bir çok nedenle-bölgesel, ülkesel- kendi sorunlarıyla sarmalanmış durumdalar. Bu anlaşılabilir tek yanlı bakış ne tür gelişmelere gebedir, şimdiden kestirmek mümkün değil. Bu pozisyon Türk halkının iktidarla ilişkilerine sırtını dönme sonucu doğurur mu, bilmiyoruz. Şimdilik uzak bir ihtimal. Ancak böyle bir yumuşak karnı var, Kürt hareketinin. Diğer sosyalist akımlar ise ulusalcılarla Kürt hareketi arasında bir yerlere sıkışmış durumdalar. Silahların susması halinde, kimlik mücadelelerinin hemen yanı başına sosyal mücadelelerin yerleşeceği ve sosyalistlerin önünün açılacağı şimdiden öngörülebilir.
Bütün bu mevzilenmeleri, siyasi gelişmeleri, çelişki ve çatışmaları altüst edebilecek bir ihtimali de gözlerden uzak tutmamak gerekiyor. O da ülkenin sıcak savaşın içine yuvarlanması. Hükümetin dış politikasının ve özel olarak da Suriye politikasının böyle güçlü bir potansiyeli barındırdığını unutmamak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...