Onaltıncı yüce Türk devletinin çırılçıplak halidir...
20.09.2014 06:42:54
Fotoğraftan anladığımız kadarıyla memleketimizin şirin bir köşesinde devlet büyüklerimiz, askeri ve mülki erkan toplanmış Gaziler Gününü kutluyorlar. Belli ki yağmur yağıyor. Yüce devletin yüce temsilcilerini yıldıracak kadar değil anlaşılan. Böyle durumlarda töreni kapalı salona aldırdıkları da olmuştur ama, nedense buna ihtiyaç duymamışlar bu kez. Atatürk anıtını kapalı salona taşıttıracak halleri de yoktu herhalde. Fakat o ne, devlet büyüklerimiz sivil ve askeri yetkililer saygı duruşundayken ya da saygı duruşuna hazırlanırken arkalarında kendilerine şemsiye tutan görevliler var. Öyle ya devletimizin kıymetli temsilcileri hastalanırsa, maazallah, memleketimizin bu şirin köşesinde devlet işleri aksamaz mı. Aksar da, Yüce Türk devletinin geleceği tehlikeye düşmez mi? Düşer… En azından onların sırılsıklam hallerinde yüce devletimizin façası bozulmaz mı, bozulur elbet. Buraya kadar bir sorun yok kuşkusuz. Ama ön saflarda tepelerinde şemsiyelerle duran bu bir askeri ve iki sivil bürokratın yanında bir gazimiz de var. Belli ki o üç bürokratın babası yaşında. Arkasında şemsiye tutan görevli yok ve dedemiz, gökten yaşan rahmete teslim edilmiş, dimdik duruyor. Dikkat edin, yağmura terkedilen gazimiz aslında o törenin öznesi. Yani aslında bütün bu şamata O’nun için.
Şimdi, kimileri diyecek ki, ‘kardeşim ne var bunda, belli ki düşünülmemiş, dördüncü şemsiyeli görevli. Olmuş bir hata’. Kimileri diyecek ki, ‘sorumlular hakkında inceleme başlatıldı, İçişleri Bakanlığından bir müfettiş bölgeye gönderildi’. Tabii muhterem gazilerimizden muhtemelen özür de dilenecek. Hatta belki devletimizin en yüksek tepelerinden. Ha tabii; ‘bunlar münferit hadiseler’ klişesi de devreye sokulacaktır, mutlaka.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ne derlerse desinler, adına devlet denilen kurum olanca suçluluğu ile tevil götürmez bir şekilde, tarihin objektifine, hafızalardan silinmeyecek şekilde yakalanmıştır. Elin tarihçileri, sosyologları, siyaset teorisyenleri sayfalarca yazılar yazmış, kitaplar makaleler yayınlamış olabilirler, ‘devlet’ denilen kurumun insanlık tarihinde oynadığı rol üzerine… Hepsini rafa kaldırabilirsiniz, hatta çöpe de atabilirsiniz. Bu fotoğraf size yeter.
Bazılarımız diyebilir ki, ‘kardeşim biz devletimizin bu fotoğrafını binlerce kez görmedik mi’? Bu devleti binlerce kez deneyimlemedi mi bu halk? Doğru… Dersim’de kadın, yaşlı, genç çoluk çocuğu katlederken, azınlıkları bu ülkeden sürerken, hak arayan işçilerin ve memurların mücadelelerini gazla, copla, silahla acımasızca bastırırken, daha dün Gezi’de çadırları yakıp sekiz genç vatandaşının ölümüne sebebiyet verirken görmedik mi bu fotoğrafı. Doğru, gördük. Soma’da ya da başka madenlerde boğularak, göçük altında kalarak ölen madencilerimizin; asansörle yere çakılan, iskelelerden düşen, tersanelerde kazayla(!) ölen işçilerimizin fotoğrafında görmedik mi? Gördük. İşkencehanelerde, işkencehane haline getirilmiş hapishanelerde kaybedilen insanların fotoğraflarında görmedik mi? Gördük. Binlerce faili meçhulde görmedik mi, gördük. Kürtlerin de bir takım kültürel, politik hakları olduğunu 40 bin insanın cenazelerinin fotoğraflarından görerek öğrenmedik mi, öğrendik. Binlerce kadın, erkek katiller tarafından vahşice öldürülürken ‘su akar deli bakar misali’ seyreden devletin fotoğrafında görmedik mi, gördük.
Ama siz yine de bu fotoğrafı ‘devlet fotoğrafları sergisi’nde galerinin mutena bir yerine, tercihan, kar altında oradan geçecek devlet yetkililerini saatlerdir bekleyen ilkokul öğrencilerinin fotoğrafının yanına koyun.
Her geçen gün diğer onbeş Türk devletinin neden yıkıldığını daha iyi anlıyoruz.
Devlet her şey, halk hiçbir şey..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder