19 Ekim 2014 Pazar

Yurdum insanının bayrakla bitmeyen imtihanı…

Yurdum insanının bayrakla bitmeyen imtihanı…

Yurdum insanının bayrakla bitmeyen imtihanı…
11.06.2014 01:01:59


Kabile ya da klan halinde yaşamın örgütlendiği insanlık tarihinin en eski dönemlerinden beri ‘bayrak’ var. Öteki diye bilinenden kendini ayırma ihtiyacı başlangıçta işaretlere, bir tür sembollerin ortaya çıkmasına yol açmış. Bugün ‘bayrak’ dediğimiz şeyin aslı ve özü ‘öteki’den, ‘yabancı’dan kendini ayırma ihtiyacı. Bu açıdan bakıldığında bir dönem kaplan, ağaç, mamut, kuş… vb özgün sembollerle kendisini ve kabilesini ayırt eden insanoğlu aslında bir arpa boyu yol almamış. Modern devletler,  şimdi bir tekstil ürünü, plastik ya da herhangi bir zemin üzerinde çeşitli renk bileşimleri ve üstündeki simgelerle kendilerini diğerlerinden ayırt ediyorlar.
Kendisini yapay, el yapımı sınır boylarıyla diğerlerinden ayıran insanoğlu, bu sınırlara kendine özgü bayrağını da dikmeyi ihmal etmemiş. Aynı gökyüzünü paylaştığınız, aynı güneşin ışınlarıyla ısındığınız, başka bir ülkenin sınırları içinden gelip sizin ülkenizde yol alan nehrinden yararlandığınız, sizin! denizinizin karşı kıyısında yaşayan, üç aşağı benzer kültürel, sosyal ve fizyonomik özelliklere sahip türünüzün diğer örneklerinden kendinizi ayırt etmek için sınırlar türetmişsiniz, sınırlarınıza da sizi sembolize eden bayrağınızı dikmişsiniz. İşe bu boyutuyla baktığınızda absürt bu durumla karşı karşıya olduğunuz açık. Ama bu yazının konusu bu değil.
‘Ben başkayım’, ‘ben ötekilerden ayrıyım’ı ifade etmekle kalsaydı, herhalde ‘bayrak’ bir sorun olmayacaktı. Gerçi her kendini diğer benzerlerinden ayırma çabası potansiyel olarak negatif bir zemini ifade etse de, bu kadarla kalması bir sorun olmayabilirdi. Ancak insanoğlu özellikle uluslaşma süreçleri içerisinde bayrağa kutsallık, dokunulmazlık atfederek, gerektiğinde onun için kendini feda etmesi gerektiği bilincini türetmiş.  Bayrak fikriyatı ve gerçekliği zaman içerisinde, kendi bedeninin esenliğinin bile üstünde-fiziken de hep yükseklerdedir- uğrunda gözünü kırpmadan ölünülebilecek bir soyutlama düzeyine yükseltilmiştir.
Bayrak gerçekliği bütün ulus devletlerde ya da çok uluslu devletlerde benzer aşamalardan geçerek bugünkü modern devlette ifade ettiği ortak anlama ulaşmıştır.  Gerçi bugün her ulusun bayrakla ilişkisi kendi sosyal kültürel kodlarına uygun özellikler içerse de ortak karakteristik aynıdır. Bu özellikler; icabında kitleler halinde uğrunda ölünmesi gereken ve daha çok savaşı ve militarizmi ifade eden başlıklarla belirlenir. Onun önünde ‘esas duruşta’ durulur, ona ‘saygı gösterilir’, o hep ‘yüksekte’ kalmak zorundadır, yere düşemez.
Ancak ‘o’, modern devlette artık toplumsal birleştirici bir simge olmaktan çıkmış bir zor aygıtı olarak kendisini inşa eden devlet organının sembolü haline gelmiştir. Devletin sahipleri, egemenler, oldukça uzun zamanlardan beri, bayrağı, toplumsal karşıtlıkların ortasında halkın bir kısmını diğerine karşı mobilize etmek için bir enstrüman olarak kullanmaktadır.
Ülkemiz insanının bayrakla ilişkisi son elli yıldır, özellikle de otuz yıldır bu temel özelliğin örneği olarak gösterilecek olaylarla doludur. Yurdum insanı, ABD emperyalizminin çıkarları için binlerce kilometre uzaktaki Kore’ye ölmek için bayraklarla gönderildi. Altı-yedi Eylül 1955’de aynı dinden olmayan vatandaşlarının üzerine bayraklarla saldırtıldılar. Hapishanelerinde, bayraklar önünde hançereleri yırtılırcasına zorla istiklal marşı söyletildiler. Kapılarında bayraklar asılı işkence hanelerde en ağır işkencelere tabi tutuldular.
90’lı yıllardan bu memleketin Kürt vatandaşları için bayrak Jitem mensuplarının silahlarının kabzasına işlenmiş simgeler olarak ortaya çıktı. Bu insanlar tarafından köyleri yakıldı, bayraklar altında göçe zorlandılar. Uzun bayrak direklerinde kocaman bayrakların dalgalandığı karakolların kapısından girdiler, çıkamadılar. Metropolde yaşayan Kürtler, her şehit cenazesinden ya da olaydan sonra üst kattaki, alt kattaki komşusunun kendisine karşı salladığı bayrakla yüz yüze kaldı. Bayrak asmamak muhtemel bir ‘Kürtlüğü’, dolayısıyla teröristliği, hatta kısa bir dönem şeriatçılığı ifade eder oldu.
Sonra Hırant Dink’in katili Ogün Samast’ın eline ve arkasındaki fona bizzat güvenlik güçleri tarafından bayrak iliştirildiğini gördüler. Dikkat ediniz; güvenlik güçleri, katil ve bayrak… Ve en son hakkında son yılların en büyük hırsızlık iddialarının olduğu Rıza Zerrab’ın arkasında, bir TV röportajı sırasında, o bayrağı gördüler.
Seçim meydanları AKP’nin MHP’ye ve CHP’ye, CHP’nin AKP’ye ve MHP’ye; hepsinin birden Kürtlere bayrak salladığı bir arena haline getirilmedi mi?
Çok çarpıcı bir skeç hatırlıyorum-galiba Nejat Uygur’undu- hırsız yüzünde maskesi sırtında çalıntı eşyaları doldurduğu torbası kaçarken birden bire polislere yakalanır. Hırsız cebinden kocaman bir bayrak çıkarır ve kendisini yakalayan polislere karşı sallayarak “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye bağırmaya başlar.
Kusura bakmayın ama, o birleştirici bir değeri ifade etmesi gereken bayrağı, siz muktedirler yıllardır muhaliflerinizin, Ermenilerin ve Kürtlerin üzerinde bir sopa gibi sallayarak zaten yerlere düşürmüştünüz. Siz bayrak istimarcılarısınız. Yurdum insanı da ‘bayrak edebiyatı’ karşısında nutku tutulup galeyana gelen bir millet olarak sizin hedef kitleniz. Bu oyun çok tehlikleli. Ve asıl bölücülük budur, biliyor musunuz? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...