19 Ekim 2014 Pazar

HDP ve vandalizm

HDP ve vandalizm

HDP ve vandalizm
16.10.2014 00:14:40


İktidar çevreleri ve  onların medyadaki akıl uzantıları bir süredir, müthiş ve etkili bir kampanya ile son derece haksız oldukları ve ortaya çıkan şiddetin birinci dereceden müsebbibi oldukları halde, HDP'yi suçlayarak kendilerini ve hükümetlerini kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu kampanyanın HDP'nin ‘insanları sokağa çıkma çağrısı yapmakla büyük bir suç işlediği’ şeklindeki boyutunu tartışmanın bir gereği yok. Bir siyasi partinin insanları sokağa çağırması kadar 'DEMOKRATİK' bir şey yok. Eğer demokrasi dediğiniz şeyi sandıktan ve ve meclis koridorlarından ibaret görmüyorsanız. Bu zihniyetin hakim olduğu bir düzende gösteri hakkı da suçtur, grev yapmak da, bunu geçelim.
Suçlamalar bu boyutta kalsa mesele yoktu. Ancak gördüğümüz kadarıyla kimi demokratik çevrelerde ve hatta HDP içerisinde de bu kampanyanın etkilerini görüyoruz. Sorun buradadır. HDP bu kampanya ile sokaktan ve giderek halktan koparılmak istenmekte ve sandık siyasetinin kısırlığına mahkum edilmektedir.
Siz bütün dünyanın ve Türkiye muhalefetinin mutabık olduğu Işid destekçiliğini inatla ve ısrarla sürdürünüz; ‘sınırlarımızda terrorist bir oluşuma izin vermeyeceğiz’ diyerek daha baştan Suriye Kürtlerinin iradesine  karşı  tutum alınız; vahşetten kaçarak kapınıza dayanan genç, yaşlı, kadın, çocuk Kobani'li Kürtleri ilk üç gün içeri almadığınız gibi hem onları, hem onlara destek vermek için gelenleri gazlayınız, coplayınız; 'Kobane düştü, düşecek' açıklamaları yapınız; 'Kobane'nin Ankara ile Diyarbakır'la ne alakası var' diyerek ateşe benzin dökünüz; sonra da şiddetten yakınınız. Biz de samimiyetinize inanalım, bu mümkün değil.
Aslında bu alttan alta biriken ve ve toplumsal bir infial halinde patlayan öfkenin tek nedeni Kobani'de değildi. 'Çözüm sürecinde' top çevirerek durumu idare ettiğini sanarak, çok zorlandığında ve kritik eşiklerde bir şeyler verir gibi yaparak, ana taleplere sırtını dönmeyi çizgi haline getirerek, sürekli oyalama siyaseti izleyen hükümet tutumu da epey bir süredir ciddi bir basınç oluşturmuş görünüyor. En azından son bir haftada ortaya çıkan durum budur.
Aslında hükümetin hesap edemediği; HDP'nin de öngöremediği olgu; biriken öfkenin ne kadar yüksek yoğunluklu olduğuydu. Hükümetin çıkarması gereken ders varsa, o da halkın-özellikle Kürtlerin- sinir uçlarıyla  ne kadar oynadığı gerçeğiydi. Nitekim halkın CB ve hükümet yetkilileri tarafından kışkırtılan büyük öfkesi, HDP'nin de örgütlü bir şekilde sürece hakim olamaması dolayısıyla ve onu da aşarak bir toplumsal patlamaya dönüşmüş ve dizginlenemeyen bu öfke Hüda-Par'lılara ve kimi tasvip edilemeyecek hedeflere de yönelmiştir. Haftanın bilançosunda ise bu tablo devlet kuvvetlerinin  şiddeti ve sokağa çıkan ülkücülerin saldırıları ile de birleşerek, maalesef, 41 insanın ölümüne yol açmıştır. Burada HDP açısından dikkat edilmesi gereken nokta, vandalizm ve şiddet yanlısı gibi gösterilmeye yönelik psikolojik terörün üstüne çıkarak soğukkanlı bir durum değerlendirmesine imkan açmaktır.
HDP'nin üzerinde düşünmesi  ve tartışması gereken konu budur. Örgütlenemeyen ve yönlendirilemeyen ve özdeşleşilip rasyonelleştirilemeyen kitlesel öfke, sonuç olarak halka ve onların hedeflerine de zarar verebiliyor. Bu öngörüsüzlük ve örgütsüzlük hali, sonuç olarak Kobani duyarlılığının geri planda kalmasına ve sorunun bir vandalizm gibi yansıtılmasına vesile olmuştur.
Hükümet  ise, gerçek bu olduğu halde,  aradan sıyrılıp nizamı sağlama misyonunu öne çıkararak Gezide de efsane olan polisinin yetkilerini artırma çabalarına meşruiyet devşirmeye çalışmaktadır. Bunun için vandalizm edebiyatına sarılıyor.
Bu ülkenin demokratları ve devrimcileri, Gezi eylemliliğinin 'şiddet ve vandalizm' sarmalında tartışılmasına nasıl göğüs gerdilerse, son yaşadığımız bir haftayı da bu düzlemde tartışmayı kabul etmemelidirler. Bu noktada denilebilir ki, 'Gezi de yalın bir polis şiddeti ve birleşmiş bir toplum kesimler vardı, oysa burada bütün bunların yanında şiddetin yöneldiği tasvip edilemeyecek hedefler ve çeşitli kesimlerin birbirine girdiği olaylar oldu, ölümler oldu'; doğrudur, ancak bu doğru tespit olsa olsa eylemliliğin yoğunlaştığı bölgelerin yakın ve uzak tarihi ve sosyolojik gerçeklikleriyle ilgili bir boyutta tartışılmayı hak etmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

‘SOL’ ASLINDA ÖLÜ MÜ?

  “….Ümit ve sevk kırıcı olan şey ise, solun böyle bir ortamda bu denli güçsüz, biçare ve zavallı halde oluşudur. “…Solun /solcuların konuş...